Dö rdün c ü nük t e - i b e l âga t :
Kur’ân, kâh olur
mahlûkat-› ‹lâhiyeyi bir tertiple zikreder; sonra o mahlû-
kat içinde bir nizam, bir mizan oldu¤unu ve onun seme-
releri oldu¤unu göstermekle güya bir fleffafiyet, bir par-
lakl›k veriyor ki, sonra o âyinemisal tertibinden, cilvesi
bulunan esma-i ‹lâhiyeyi gösteriyor. Güya o mahlûkat-›
mezkûre, elfazd›r; flu esma, onun manalar›, yahut o
meyvelerin çekirdekleri, yahut hulâsalar›d›rlar.
Meselâ:
k
án
Ø r
£o
f o
?Én
æ r
?n
©n
L s
º o
K @ m
Ú/
W r
øp
e m
án
dn
Ó°o
S r
øp
e n
¿
Én
°ùr
fp
’r
G Én
ær
?n
?n
Nr
ón
?n
dn
h
k
án
¨°r
†o
e n
án
?n
?n
© r
dG Én
ær
?n
?n
în
a k
án
?n
?n
Y n
án
Ør
£t
ædG Én
ær
?n
?n
N v
ºo
K @ m
Ú/
µ n
e m
QGn
ôn
b »/
a
Ék
?r
?n
N o
?Én
fr
É°n
ûr
fn
G s
ºo
K Ék
ªr
ën
d n
?É n
¶p
© r
dG Én
fr
ƒ°n
ùn
µn
a Ék
eÉ n
¶p
Y n
án
¨°r
† o
Ÿr
G Én
ær
?n
?n
în
a
1
@ n
Ú/
?p
dÉn
ÿr
G o
øn
°ùr
Mn
G *G n
?n
QÉn
Ñn
àn
a n
ôn
N'
G
‹flte, Kur’ân, hilkat-i insan›n o acip, garip, bedî, mun-
tazam, mevzun etvar›n› öyle âyinemisal bir tarzda zikre-
dip tertip ediyor ki,
2
n
Ú/
?p
dÉn
îr
dG o
øn
°ùr
Mn
G *G n
?n
QÉn
Ñn
àn
a
içinde
kendi kendine görünüyor ve kendini dedirttiriyor. Hatta,
vahyin bir kâtibi flu ayeti yazarken, daha flu kelime gel-
mezden evvel, flu kelimeyi söylemifltir. “Acaba bana da
m› vahiy gelmifl?” zann›nda bulunmufl. Hâlbuki, evvelki
kelâm›n kemal-i nizam ve fleffafiyetidir ve insicam›d›r ki,
o kelâm gelmeden kendini göstermifltir.
SÖZLER | 679
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
acip:
tuhaf.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
âyinemisal:
ayna gibi.
bedî:
eflsiz güzel.
cilve:
tecelli.
elfaz:
lâf›zlar, kelimeler.
esma:
isimler.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n isimleri.
etvar:
tav›rlar.
evvel:
önce.
fiil:
ifl, amel.
garip:
hayret verici.
güya:
sanki.
hilkat-i insan:
insan›n yarat›l›fl›.
hulâsa:
öz.
insicam:
uygunluk.
kâh:
bazen.
kâtip:
yazan.
kelâm:
söz, lâf›z.
kemal-i insicam:
tam bir uygun-
luk.
kemal-i nizam:
tam bir düzen.
mahlûkat:
Allah taraf›ndan yara-
t›lanlar.
mahlûkat-› ‹lâhiye:
Allah’›n ya-
ratt›klar›.
mahlûkat-› mezkûre:
sözü edi-
len yarat›klar.
mana:
anlam.
meselâ:
misal olarak, örne¤in.
mevzun:
ölçülü, ahenkli.
mizan:
ölçü.
muntazam:
nizaml›, düzenli.
nizam:
düzen.
nükte-i belâgat:
düzgün, kusur-
suz ve yerinde söylenen sözdeki
ince ve zarif mana.
r›z›k:
bütün nimetler.
semere:
meyve.
fleffafiyet:
fleffafl›k, saydaml›k.
tarz:
biçim, suret.
tertip:
düzene koyma, s›raya
koyma; düzen.
vahiy:
Allah’›n emir ve yasaklar›-
n› peygambere bildirmesi.
zan:
sanma.
zikir:
anma, bildirme.
1.
And olsun ki Biz insan› çamurun özünden yaratt›k. • Sonra onu sa¤lam ve korunmufl olan
anne rahmine bir damla su olarak yerlefltirdik. • Sonra o su damlas›n› p›ht›laflm›fl bir kan ola-
rak yaratt›k. O p›ht›laflm›fl kan› bir parça et olarak yaratt›k. O et parças›n› kemikler olarak ya-
ratt›k. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bambaflka bir yarat›l›flla infla ettik. Yarat›c›l›k
mertebelerinin en güzelinde olan Allah’›n flan› ne yücedir! (Mü’minun Suresi: 12-14.)
2.
Yarat›c›l›k mertebelerinin en güzelinde olan Allah’›n flan› ne yücedir! (Mü’minun Suresi: 14.)