ar› gibi küçük mu’cizat-› kudretini flifal› ve tatl› güzel bir
flerbetçi yapt›¤›n› ayet flöylece gösterdikten sonra tefek-
küre, ibrete baflka fleyleri de k›yas etmeye teflvik için
1
n
¿h o
ô s
µ
n
Øn
àn
j m
?r
ƒn
?p
d k
án
j'
’n
n
?p
d '
P /
‘
s
¿p
G
der, hatime verir.
Al t › n c › nük t e - i b e l âga t :
Kâh oluyor ki ayet, ge-
nifl bir kesrete ahkâm-› rububiyeti serer, sonra birlik ci-
heti hükmünde bir rab›ta-i vahdet ile birlefltirir veyahut
bir kaide-i külliye içinde yerlefltirir. Meselâ:
Én
ªo
¡ o
¶r
Øp
M o
?o
Oo
D
ƒn
j n
’n
h ¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
¬ t
«°p
Sr
ôo
c
n
™°p
Sn
h
2
o
º«/
¶n
© r
dG t
?p
?n
© r
dG n
ƒo
gn
h
‹flte Ayete’l-Kürsî’de, on cümle ile on tabaka-i tevhidi
ayr› ayr› renklerde ispat etmekle beraber,
3
/
¬p
f r
Pp
Ép
H s
’p
G = o
?n
ór
æp
Y o
™n
Ør
°ûn
j …/
ò s
dG Gn
P r
øn
e
cümlesiyle gayet keskin
bir fliddetle flirki ve gayrin müdahalesini keser, atar.
Hem flu ayet ‹sm-i Azam›n mazhar› oldu¤undan, ha-
kaik-› ‹lâhiyeye ait manalar› azamî derecededir ki, azami-
yet derecesinde bir tasarruf-u rububiyeti gösteriyor.
Hem, umum semavat ve arza birden müteveccih ted-
bir-i ulûhiyeti en azamî bir derecede umuma flamil bir ha-
fîziyeti zikrettikten sonra, bir rab›ta-i vahdet ve birlik cihe-
ti, o azamî tecelliyatlar›n›n menbalar›n›
4
o
º«/
¶n
© r
dG t
»p
?n
© r
dG n
ƒo
gn
h
ile hulâsa eder.
ahkâm-› rububiyet:
Allah’›n hü-
kümleri, emirleri.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
Ayete’l-Kürsî:
Bakara suresinin
255. ayeti.
azamî:
en yüksek, nihayet dere-
cede.
azamiyet derecesi:
en büyük
aflama, rütbe.
cihet:
yön, taraf.
derece:
aflama, basamak, rütbe;
ölçü.
gayr:
baflka.
hafîziyet:
Allah’›n her fleyi muha-
faza ve kaydedici s›fat›.
hakaik-› ‹lâhiye:
Allah’a ait olan
gerçekler.
hatime:
son, nihayet.
hulâsa:
öz, özet.
hüküm:
de¤er, yerinde.
ibret:
ders ç›karma.
‹sm-i Azam:
en büyük isim.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kâh:
zaman olur.
kaide-i külliye:
büyük, genel ku-
ral.
kesret:
çokluk.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
mana:
anlam.
mazhar:
bir fleyin göründü¤ü yer,
ayna.
menba:
kaynak.
meselâ:
örne¤in.
mu’cizat-› kudret:
kudret mu’ci-
zeleri, harika eserler.
müdahale:
kar›flma.
müteveccih:
yönelik.
nükte-i belâgat:
düzgün, kusur-
suz ve yerinde söylenen sözdeki
ince ve zarif mana.
rab›ta-i vahdet:
birlik ba¤›.
semavat:
gökler.
flamil:
kaplayan, içine alan.
flerbet:
meyve suyu ile flekerli su
kar›flt›r›larak yap›lan içecek.
flifa:
iyileflme, fayda.
flirk:
Allah’a ortak koflma.
tabaka-i tevhit:
tevhit tabakas›,
Allah’› bir bilme dereceleri.
tasarruf:
idare etme.
tasarruf-u rububiyet:
kâinat› ya-
ratan, idare eden Allah Teâlâ’n›n
idaresi.
tecelliyat:
tecelliler, görüntüler.
tedbir-i ulûhiyet:
Cenab-› Hakk›n
yönetmesi, idare etmesi.
tefekkür:
derin düflünme.
teflvik:
flevklendirme.
umum:
genel, herkes.
zikir:
anma, bildirme.
1.
Düflünen bir topluluk için flüphesiz bunda bir delil vard›r. (Nahl Suresi: 69.)
2.
Onun hâkimiyet ve saltanat› gökleri ve yeri kuflatm›flt›r. Gökleri ve yeri tasarrufu alt›nda
tutmak Onun kudretine a¤›r gelmez. En yüce ve en büyük olan da ancak Odur. (Bakara Sure-
si: 255.)
3.
Onun kat›nda, Onun izni olmaks›z›n kim flefaat edebilir? (Bakara Suresi: 255.)
4.
En yüce ve en büyük olan da ancak Odur. (Bakara Suresi: 255.)
682 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ