Hem meselâ:
n
ên
ôr
Nn
Én
a k
ABÉ n
e p
ABÉ n
ª° s
ùdG n
øp
e n
?n
õr
fn
Gn
h ¢n
Vr
Qn
’r
G n
h p
äGn
ƒ '
ª° s
ùdG n
? n
?n
N… = /
ò s
dG *n
G
p
ô r
ë n
Ñ r
dG ?p
a n
…p
ôr
én
àp
d n
?r
?o
Ø r
dG o
ºo
µ
n
d n
ôs
în
°Sn
h r
ºo
µ` n
d Ék
br
Rp
Q p
äGn
ôn
ªs
ãdG n
øp
e /
¬p
H
n
ôn
ªn
? r
dGn
h ¢n
ùr
ªs
°ûdG o
º o
µ
n
d n
ô s
î°n
Sn
h @ n
QÉn
¡r
fn
’r
G o
º o
µ
n
d n
ô s
î°n
Sn
h /
?p
ô r
en
Ép
H
o
?ƒo
ªo
àr
dn
É°n
S Én
e pq
?o
c r
øp
e r
ºo
µ«'
J'
Gn
h @ n
QÉn
¡ s
ædGn
h n
? r
« s
dG o
ºo
µ
n
d n
ô s
î°n
Sn
h p
ø r
« n
Ñp
FBG n
O
1
É n
gƒ o
°ü r
ëo
J n
’ $G n
â n
ªr
© p
f Gh t
óo
©n
J r
¿ p
G n
h
‹flte flu ayetler, evvelâ Cenab-› Hakk›n insana karfl› flu
koca kâinat› nas›l bir saray hükmünde halk edip, sema-
dan zemine âb-› hayat› gönderip, insanlara r›zk› yetifltir-
mek için zemini ve semay› iki hizmetkâr etti¤i gibi, zemi-
nin sair aktâr›nda bulunan her bir nevi meyvelerinden,
her bir adama istifade imkân› vermek, hem insanlara se-
mere-i sa’ylerini mübadele edip, her nevi medar-› maifle-
tini temin etmek için gemiyi insana musahhar etmifltir.
Yani, denize, rüzgâra, a¤aca öyle bir vaziyet vermifl ki,
rüzgâr bir kamç›, gemi bir at, deniz onun aya¤› alt›nda
bir çöl gibi durur. ‹nsanlar› gemi vas›tas›yla bütün zemi-
ne münasebettar etmekle beraber ›rmaklar›, büyük ne-
hirleri, insan›n f›trî birer vesait-i nakliyesi hükmünde tes-
hir, hem günefl ile ay› seyir ettirip mevsimleri ve mevsim-
lerde de¤iflen Mün’im-i Hakikî’nin renk renk nimetlerini
insanlara takdim etmek için iki musahhar hizmetkâr ve
o büyük dolab› çevirmek için iki dümenci hükmünde
halk etmifl. Hem, gece ve gündüzü insana musahhar
SÖZLER | 683
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
âb-› hayat:
hayat suyu.
aktâr:
taraflar, yanlar.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
Cenab-› Hak:
hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve büyüklük sahibi
yüce Allah.
dümen:
yön ayar› yapan alet, di-
reksiyon.
evvelâ:
ilk önce.
f›trî:
tabiî, yarat›l›fltan.
halk etme:
yaratma.
hizmetkâr:
hizmetçi.
hükmünde:
de¤erinde, k›ymetin-
de, yerinde.
hüküm:
de¤er.
imkân:
mümkün olma.
istifade:
faydalanma.
kâinat:
bütün evren, tüm varl›k-
lar.
medar-› maiflet:
geçim kayna¤›.
meselâ:
örne¤in, misal olarak.
musahhar:
emir alt›na giren, bo-
yun e¤mifl.
mübadele:
de¤ifl tokufl.
münasebettar:
ilgili.
Mün’im-i Hakikî:
nimetlerin ger-
çek sahibi olan Allah.
nevi:
çeflit, tür.
nimet:
Allah’›n ba¤›fllad›¤› maddî
ve manevî lütuf ve ikramlar.
r›z›k:
yiyecek, az›k.
sair:
di¤er, öteki.
saray hükmünde:
görkemli bü-
yük, iyi döflenmifl yap›, saray gibi.
sema:
gökyüzü.
semere-i sa’y:
çal›flman›n mey-
vesi.
seyrettirme:
izlettirmek.
takdim:
sunma.
temin:
sa¤lama.
teshir:
çekme.
vas›ta:
arac›.
vaziyet:
durum.
vesait-i nakliye:
nakliye vas›tala-
r›, ulafl›m araçlar›.
zemin:
yeryüzü.
1.
O Allah ki, gökleri ve yeri yaratt›, gökten de bir su indirdi ki, onunla sizin için r›z›k olarak
meyvelerden bitirdi. Onun emriyle denizde seyretsinler diye gemileri sizin hizmetinize verdi.
Nehirleri de yine sizin hizmetinize verdi. • Birbiri ard›nca dönüp duran günefli ve ay› da sizin
hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin hizmetinize verdi. • O, sözünüz ve hâlinizle is-
tedi¤iniz her fleyden size verdi. Allah’›n nimetlerini saymaya kalksan›z saymakla bitiremezsi-
niz. (‹brahim Suresi: 32-34.)