asuman ortas›nda vas›ta-i rahmet olan bulutlar› bir mah-
fler-i acayip gibi muallâkta toplay›p da¤›tmak, bir ordu
gibi istirahat ettirip vazife bafl›na davet etmek gibi teshi-
rindeki tecelli-i rububiyet gibi mensucat-› sanat› tadat et-
tikten sonra, akl› onlar›n hakaik›na ve tafsiline sevk edip
tefekkür ettirmek için,
1
n
¿ƒo
? p
?r
©n
j m
? r
ƒn
? p
d m
äÉ n
j'
’n
der. Onunla
ukulü ikaz için, akla havale eder.
Üç ün c ü mez i ye t - i c eza l e t :
Bazen, Kur’ân, Ce-
nab-› Hakk›n fiillerini tafsil ediyor, sonra bir fezleke ile ic-
mal eder. Tafsiliyle kanaat verir; icmaliyle h›fzettirir, ba¤-
lar. Meselâ,
t
ºp
ào
jn
h p
åj/
OÉn
Mn
’r
G p
?j /
hr
Én
J r
øp
e n
?o
ª u
?n
©o
jn
h n
? t
`Hn
Q n
?«/
Ñn
àr
én
j n
?p
d '
òn
c n
h
o
?r
Ñn
b r
øp
e n
?r
jn
ƒn
Hn
G = '
¤n
Y Én
¡s
ªn
Jn
G BÉ n
ªn
c n
܃o
?r
©n
j p
?'
G = '
¤n
Yn
h n
?r
«n
?n
Y o
¬n
àn
ªr
©p
f
2
l
º«`/
µ
n
M l
º«
/
?n
Y n
?s
`Hn
Q s
¿p
G n
?
'
ër
°Sp
Gn
h n
º«
/
g
'
ôr
Hp
G
‹flte, Hazret-i Yusuf ve ecdad›na edilen nimetleri, flu
ayetle iflaret eder, der ki:
Sizi bütün insanlar içinde makam-› nübüvvetle serfi-
raz, bütün silsile-i enbiyay› silsilenize raptedip silsilenizi
nev-i befler içinde bütün silsilelerin serdar›, hanedan›n›z›
ulûm-u ‹lâhiye ve hikmet-i Rabbaniyeye bir hücre-i talim
ve hidayet suretinde getirip, o ilim ve hikmetle dünyan›n
saadetkârâne saltanat›n› ahiretin saadet-i ebediyesiyle
sizde birlefltirmek, seni ilim ve hikmetle M›s›r’a hem aziz
bir reis, hem âlî bir nebî, hem hakîm bir mürflit etmek
SÖZLER | 677
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
ahiret:
k›yametten sonra kurula-
cak olan âlem.
âlî:
yüce.
asuman:
gökyüzü.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
aziz:
muhterem, sayg›n.
Cenab-› Hak:
hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve büyüklük sahibi
yüce Allah.
davet:
ça¤›rma.
ecdat:
atalar.
fezleke:
muhtasar, özet.
fiil:
ifl, amel.
hakaik:
hakikatler.
hakîm:
hikmet sahibi, bilge.
hanedan:
büyük aile.
havale:
b›rakma, gönderme.
h›fz:
koruma.
hidayet:
do¤ru yol.
hikmet:
say›s›z mana ve faydalar
bulunan, ‹lâhî gaye.
hikmet-i Rabbaniye:
Rab olan
Allah’›n hikmeti.
hücre-i talim:
e¤itim, ö¤retim
yuvas›.
icmal:
ayr›nt›lar›na girmeme.
ikaz:
uyarma.
istirahat:
dinlenme.
kanaat:
yeterli görme.
mahfler-i acayip:
hayret verici
fleylerin topland›¤› yer.
makam-› nübüvvet:
peygam-
berlik makam›.
mensucat-› sanat:
sanat doku-
malar›.
meselâ:
örnek olarak, örne¤in.
meziyet-i cezalet:
ifade güzelli¤i,
üstünlü¤ü.
muallâk:
as›l› duran.
mürflit:
do¤ru yolu gösteren.
nebî:
peygamber.
nev-i befler:
bütün insanlar.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan.
rapt:
ba¤lama.
reis:
amir.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
saadetkârâne:
mutlu bir flekilde.
saltanat:
sultanl›k, hükümdarl›k.
serdar:
baflkomutan.
serfiraz:
benzerlerinden üstün
olan.
sevk:
gönderme, yönlendirme.
silsile:
zincir.
silsile-i enbiya:
peygamberler
zinciri.
suret:
biçim.
tadat:
sayma, s›ralama.
tafsil:
etrafl›ca bildirme.
tecelli-i rububiyet:
kâinat› yara-
tan, idare eden Rabl›¤›n tecellisi.
tefekkür:
derin düflünme.
teshir:
cezp etme, çekme.
ukul:
ak›llar.
ulûm-u ‹lâhiye:
‹lâhî, dinî ilimler.
vas›ta-i rahmet:
rahmet vas›tas›,
arac›.
vazife:
görev.
1.
Akl›n› kullanan bir topluluk için Allah’›n varl›k ve birli¤ine, kudret ve rahmetine iflaret eden
nice deliller vard›r. (Bakara Suresi: 164.)
2.
Rabbin seni böylece seçkin k›lacak, sana rüya tabirini ö¤retecek ve bundan önce atalar›n
‹brahim ve ‹shak üzerine peygamberlik nimetini tamamlad›¤› gibi, senin ve Yakubo¤ullar›n›n
üzerine de nimetini tamamlayacakt›r. Muhakkak ki Rabbin her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hik-
metle yapar. (Yusuf Suresi: 6.)