Sözler - page 418

Hem öyle bir surette ifade ediyor ki, o ifade ile flöyle
iflaret eder ki: “Elbette nev-i befler, ahir vakitte ulûm ve
fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacakt›r.
Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.”
Hem, o Kur’ân-› Mu’cizülbeyan, cezalet ve belâgat-i
Kur’âniyeyi mükerreren ileri sürdü¤ünden, remzen an-
latt›r›yor ki: “Ulûm ve fünunun en parla¤› olan belâgat
ve cezalet, bütün enva›yla ahir zamanda en mergup bir
suret alacakt›r. Hatta, insanlar kendi fikirlerini birbirleri-
ne kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek
için, en keskin silâh›n› cezalet-i beyandan ve en mukave-
metsûz kuvvetini, belâgat-i edadan alacakt›r.”
E l hâ s › l
, Kur’ân’›n ekser ayetleri, her biri birer hazi-
ne-i kemalât›n anahtar› ve birer define-i ilmin miftah›d›r.
E¤er istersen Kur’ân’›n semavat›na ve ayat›n›n nücumla-
r›na yetiflesin; geçmifl olan yirmi adet Sözleri, yirmi ba-
samakl›
(HAfi‹YE)
bir merdiven yaparak ç›k. Onunla gör ki,
Kur’ân ne kadar parlak bir günefltir. Hakaik-› ‹lâhiyeye
ve hakaik-› mümkinat üstüne nas›l safî bir nur serpiyor
ve parlak bir ziya neflrediyor, bak.
Netice
: Madem enbiyaya dair olan ayetler, flimdiki te-
rakkiyat-› befleriyenin harikalar›na birer nevi iflaretle be-
raber, daha ilerideki hududunu çiziyor gibi bir tarz-› ifa-
desi var; ve madem her bir ayetin müteaddit manalara
delâleti muhakkakt›r, belki müttefekunaleyhtir; ve
ahir vakit:
son vakit.
ahir zaman:
dünya hayat›n›n k›-
yamete yak›n son devresi.
ayat:
ayetler.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makam›n ica-
b›na göre söylenmesi.
belâgat-i Kur’âniye:
Kur’ân’›n
kendine has olan belâgati.
belâgat-› eda:
belâgatli.
cezalet:
güzel anlat›m.
cezalet-i beyan:
anlat›m›n güzel-
li¤i.
dair:
alâkal›, ilgili.
define-i ilim:
ilim definesi.
delâlet:
delil olma.
ekser:
ço¤u.
elhâs›l:
sonuç olarak, özetle.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
enva:
çeflitler, neviler.
fünun:
fenler.
hakaik-i mümkinat:
var veya
yok olmalar› Allah’›n tercihine
muhtaç olan varl›klar›n hakikatle-
ri.
hakaik-› ‹lâhiye:
‹lâhî gerçekler.
hafliye:
bir kitab›n sayfalar›n›n
kenar›na veya alt›na yaz›lan aç›k-
lay›c› yaz›, dipnot.
hazine-i kemalât:
olgunluklar,
mükemmellikler hazinesi.
hudut:
s›n›rlar.
hüküm:
karar.
icra:
verilen bir hükmü yerine ge-
tirme.
Kur’ân:
Allah taraf›ndan vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
mifl, semavî kitaplar›n sonuncu-
su.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân
mana:
anlam.
mergup:
be¤enilen, ra¤bet edi-
len.
miftah:
anahtar.
muhakkak:
kesinlik kazan-
m›fl.
mukavemetsûz:
dayanmay›
tesirsiz hâle koyan.
mükerreren:
tekrar olarak.
müteaddit:
birçok, çeflitli.
müttefekunaleyh:
üzerinde
birleflilen mesele.
neflretmek:
yayma.
nev-i befler:
insanl›k, bütün
insanlar.
nevi:
çeflit.
nur:
ziya, ›fl›k.
nücum:
y›ld›zlar.
remzen:
iflaretle.
safî:
saf olan, temiz.
semavat:
dereceler.
suret:
biçim, görünüfl, tarz.
tarz-› ifade:
ifade tarz›, anla-
t›fl flekli.
terakkiyat-› befleriye:
insana
ait yükselifller, ilerlemeler.
ulûm:
ilimler.
ziya:
›fl›k.
418 | SÖZLER
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Belki otuz üç adet Sözleri, otuz üç adet Mektuplar›, otuz bir
Lem’alar›, on üç fiualar›, yüz yirmi basamakl› bir merdivendir.
1...,408,409,410,411,412,413,414,415,416,417 419,420,421,422,423,424,425,426,427,428,...1482
Powered by FlippingBook