Sözler - page 414

Hem meselâ,
1
Én
¡ s
?o
c n
ABÉ n
ªr
°Sn
’r
G n
?n
O'
G n
º s
?n
Yn
h
“Hazret-i Âdem
Aleyhisselâm›n dava-i hilâfet-i kübrada mu’cize-i kübras›,
talim-i esmad›r” diyor. ‹flte, sair enbiyan›n mu’cizeleri,
birer hususî harika-i befleriyeye remzetti¤i gibi, bütün en-
biyan›n pederi ve divan-› nübüvvetin fatihas› olan Haz-
ret-i Âdem Aleyhisselâm›n mu’cizesi umum kemalât ve
terakkiyat-› befleriyenin nihayetlerine ve en ileri hedefle-
rine sarahate yak›n iflaret ediyor.
Cenab-› Hak (c.c.), manen flu ayetin lisan-› iflaretiyle
diyor ki: “Ey benîâdem! Sizin pederinize, melâikelere
karfl› hilâfet davas›nda rüçhaniyetine hüccet olarak, bü-
tün esmay› talim etti¤imden, siz dahi madem onun evlâ-
d› ve vâris-i istidad›s›n›z; bütün esmay› taallüm edip,
mertebe-i emanet-i kübrada bütün mahlûkata karfl› rüç-
haniyetinize liyakatinizi göstermek gerektir. Zira kâinat
içinde, bütün mahlûkat üstünde en yüksek makamata
gitmek ve zemin gibi büyük mahlûkatlar size musahhar
olmak gibi mertebe-i âliyeye size yol aç›kt›r. Haydi, ileri
at›l›n›z ve birer ismime yap›fl›n›z, ç›k›n›z.
“Fakat sizin pederiniz, bir defa fleytana aldand›, Cen-
net gibi bir makamdan rûy-i zemine muvakkaten sukut
etti. Sak›n siz de terakkiyat›n›zda fleytana uyup hikmet-i
‹lâhiyenin semavat›ndan, tabiat dalâletine sukuta vas›ta
yapmay›n›z. Vakitbevakit bafl›n›z› kald›r›p, Esma-i Hüs-
nama dikkat ederek, o semavata uruç etmek için
fünununuzu ve terakkiyat›n›z› merdiven yap›n›z. Tâ
fünun ve kemalât›n›z›n menbalar› ve hakikatleri olan
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
benîâdem:
Âdemo¤ullar›, insan-
lar.
Cenab-› Hak:
Hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve azamet sahibi yüce
Allah.
dalâlet:
azma, do¤ru yoldan ay-
r›lma; sap›kl›k.
dava-i hilâfet-i kübra:
Allah’a en
yüksek seviyede muhatap olma
davas›.
divan-› nübüvvet:
peygamberlik
meclisi.
enbiya:
peygamberler.
esma:
isimler.
Esma-i Hüsna:
Allah’›n güzel
isimleri.
fatiha:
bafllangݍ, girifl.
fünun:
fenler.
hakikat:
gerçek.
harika-i befleriye:
insanlar›n yap-
t›¤› harika fley, medeniyet bulufl-
lar›.
Hazret-i Âdem:
ilk insan ve ilk
peygamber.
hikmet-i ‹lâhiye:
‹lâhî gayeler.
hilâfet:
bir kimseye halef olma,
birinin yerini tutma.
hilâfet-i kübra:
en büyük halife-
lik.
hususî:
özel.
hüccet:
delil, bürhan.
kâinat:
bütün âlemler.
kemalât:
faziletler, olgunluklar,
mükemmellikler.
lisan-› iflaret:
iflaret dili.
liyakat:
lây›k olma, de¤erlilik.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar.
makam:
mevki, yer.
makamat:
makamlar.
manen:
manevî olarak.
melâike:
melekler.
menba:
kaynak.
mertebe-i âliye:
yüksek derece.
mertebe-i emanet-i kübra:
en
büyük emanet mertebesi, dere-
cesi.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanlar›n âciz kald›¤› fley.
mu’cize-i kübra:
en büyük
mu’cize.
musahhar:
boyun e¤en, emir al-
t›na giren.
muvakkaten:
geçici olarak.
nihayet:
son.
peder:
baba, ata.
remzetmek:
iflaret etmek.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
rüçhaniyet:
üstün olma hâli, üs-
tünlük.
sair:
di¤er.
sarahat:
sarihlik, aç›kl›k.
semavat:
semalar, gökler.
sukut:
düflme.
taallüm:
ö¤renme.
talim:
ö¤retme.
talim-i esma:
isimleri ö¤ret-
mek.
terakkiyat:
terakkiler, ilerle-
meler, geliflmeler.
terakkiyat-› befleriye:
insana
ait yükselifller, ilerlemeler.
umum:
bütün.
uruç:
yükselme.
vakitbevakit:
zaman zaman.
vâris-i istidat:
kabiliyetin vâ-
risi.
vas›ta:
arac›.
zemin:
yeryüzü.
1.
Ve Âdem’e bütün isimleri ö¤retti. (Bakara Suresi: 31.)
414 | SÖZLER
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ
1...,404,405,406,407,408,409,410,411,412,413 415,416,417,418,419,420,421,422,423,424,...1482
Powered by FlippingBook