Sözler - page 416

yetiflmekle ve ona dayanmakla, flu hikmet, hikmet olabi-
lir. Yoksa, ya hurafata ink›lâp eder ve malâyaniyat olur
veya felsefe-i tabiiye misillü, dalâlete yol açar.
‹flte sana üç misal; sair kemalât ve fünunu bu üç misa-
le k›yas et.
‹flte, Kur’ân-› Hakîm, flu ayetle, befleri flimdiki terakki-
yat›nda pek çok geri kald›¤› en yüksek noktalara, en ile-
ri hududa, en nihayet mertebelere, arkas›na dest-i teflvi-
ki vurup, parma¤›yla o mertebeleri göstererek “Haydi,
arfl ileri!” diyor. Bu ayetin hazine-i uzmas›ndan flimdilik
bu cevherle iktifa ederek, o kap›y› kap›yoruz.
Hem meselâ, hatem-i divan-› nübüvvet; ve bütün en-
biyan›n mu'cizeleri onun dava-i risaletine bir tek mu'cize
hükmünde olan enbiyan›n serveri; ve flu kâinat›n mâbi-
hiliftihar›; ve Hazret-i Âdem’e (aleyhisselâm) icmalen ta-
lim olunan bütün esman›n bütün meratibiyle tafsilen
mazhar›; yukar›ya celâl ile parma¤›n› kald›rmakla flakk-›
kamer eden ve afla¤›ya cemal ile indirmekle yine on par-
ma¤›ndan Kevser gibi su ak›tan ve bin mu'cizat ile musad-
dak ve müeyyet olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâ-
m›n mu’cize-i kübras› olan Kur'ân-› Hakîm’in vücuh-u
i’caz›n›n en parlaklar›ndan olan hak ve hakikate dair be-
yanat›ndaki cezalet, ifadesindeki belâgat, maanisindeki
camiiyet, üslûplar›ndaki ulviyet ve halâveti ifade eden,
p
¿'
G r
ôo
? r
dG Gn
ò'
g p
?r
ãp
ªp
H Gƒo
`Jr
Én
j r
¿n
G = '
¤n
Y t
øp
÷r
Gn
h ¢o
ùr
fp
’r
G p
ân
©n
ªn
àr
LG p
øp
Ä n
d r
?o
b
1
G k
Ò`/
¡ n
X ¢m
†r
©n
Ñp
d r
ºo
¡o
°†r
©n
H n
¿Én
c r
ƒn
dn
h /
¬p
?r
ãp
ªp
H n
¿ƒo
Jr
Én
j n
arfl:
harekete geçmeyi emreden
komut.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makam›n ica-
b›na göre söylenmesi.
befler:
insanl›k.
beyanat:
aç›klamalar, izahlar.
camiiyet:
toplay›c›l›k ve ihata
edicilik.
celâl:
nihayet derecede büyük-
lük, ululuk.
cemal:
güzellik, Cenab-› Hakk›n
lütuf ve ihsan› ile tecellisi.
cevher:
esas, öz.
cezalet:
güzel anlat›m.
dair:
ilgili.
dalâlet:
do¤ru yoldan ayr›lma,
azg›nl›k.
dava-i risalet:
peygamberlik da-
vas›.
dest-i teflvik:
teflvik eli.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
esma:
isimler.
felsefe-i tabiiye:
her fleyi tabiata
dayand›ran felsefe.
fünun:
fenler.
hakikat:
gerçek.
halâvet:
tatl›l›k, flirinlik.
hatem-i divan-› nübüvvet:
pey-
gamberlik divan›n›n mührü.
hazine-i uzma:
en büyük hazine.
Hazret-i Âdem:
ilk insan ve ilk
peygamber.
hikmet:
hakimlik.
hudut:
s›n›r.
hurafat:
bat›l inan›fllar.
icmalen:
k›saca, özetle.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi görme.
ink›lâp:
bir hâlden di¤er hale geç-
me.
kâinat:
bütün âlemler, dünya.
kemalât:
kemaller, mükemmel-
likler.
kevser:
Cennette bulunan bir
akarsu.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmetler bulunan
Kur’ân.
k›yas:
bir fleyi baflka bir fleye
benzeterek hüküm verme.
maani:
manalar, anlamlar.
mâbihiliftihar:
kendisiyle iftihar
edilen, övülen.
malâyaniyat:
faydas›z, bofl fley-
ler veya sözler.
mazhar:
bir fleyin zuhur etti¤i,
göründü¤ü yer.
meratip:
mertebeler, dereceler.
mertebe:
derece, basamak.
misal:
örnek.
misillü:
benzeri, gibi.
mu’cizat:
mu’cizeler.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanlar›n âciz kald›¤› fley.
mu’cize-i kübra:
en büyük
mu’cize.
musaddak:
tasdik edilmifl,
do¤rulanm›fl.
müeyyet:
sa¤lamlaflt›r›lm›fl,
kuvvetlendirilmifl.
nihayet:
son.
sair:
di¤er, baflka.
server:
baflkan, reis.
flakk-› kamer:
ay›n ikiye bö-
lünmesi.
tafsilen:
tafsilli bir flekilde,
ayr›nt›l› olarak.
talim:
ö¤retme.
terakkiyat:
terakkiler, ilerle-
meler, geliflmeler.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik.
üslûp:
ifade yolu.
vücuh-u i’caz:
mu’cizelik ne-
vileri ve vecihleri.
1.
De ki: And olsun, e¤er bu Kur’ân’›n benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya top-
lan›p da hepsi birbirine yard›mc› olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (‹sra Suresi: 88.)
416 | SÖZLER
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ
1...,406,407,408,409,410,411,412,413,414,415 417,418,419,420,421,422,423,424,425,426,...1482
Powered by FlippingBook