Demek, Cenab- Hakka itimat edip, Süleyman Aley-
hisselâmn lisan- ismetiyle istedi¤i gibi, o da lisan- isti-
dadyla Cenab- Haktan istese ve kavanin-i âdetine ve
inayetine tevfik- hareket etse, ona dünya bir flehir hük-
müne geçebilir. Demek, taht- Belks Yemende iken,
fiamda aynyla veyahut suretiyle hazr olmufltur, görül-
müfltür. Elbette, taht etrafndaki adamlarn, suretleri ile
beraber sesleri de iflitilmifltir.
flte, uzak mesafede, celb-i surete ve savta haflmetli bir
surette iflaret ediyor ve manen diyor: Ey ehl-i saltanat!
Adalet-i tamme yapmak isterseniz, Süleymanvari, rûy-i
zemini etrafyla görmeye ve anlamaya çalflnz. Çünkü,
bir hâkim-i adaletpifle, bir padiflah- raiyetperver, aktâr-
memleketine her istedi¤i vakit muttali olmak derecesine
çkmakla mesuliyet-i maneviyeden kurtulur veya tam
adalet yapabilir.
Cenab- Hak, flu ayetin lisan- remziyle manen diyor
ki: Ey benîâdem! Madem bir abdime genifl bir mülk ve
o genifl mülkünde adalet-i tamme yapmak için, ahval ve
vukuat- zemine bizzat ttlâ veriyorum; ve madem her bir
insana, ftraten, zemine bir halife olmak kabiliyetini ver-
miflim; elbette o kabiliyete göre rûy-i zemini görecek ve
bakacak, anlayacak istidadn dahi vermesini, hikmetim
iktiza etti¤inden, vermiflim. fiahsen o noktaya yetiflmezse
de, neven yetiflebilir; maddeten eriflemezse de, ehl-i ve-
lâyet misillü manen eriflebilir. Öyle ise, flu azîm nimetten
istifade edebilirsiniz. Haydi göreyim sizi, vazife-i ubudiye-
tinizi unutmamak flartyla öyle çalflnz ki, rûy-i zemini,
adalet-i tamme:
tam ve eksiksiz
olan adalet.
ahval:
hâller, durumlar.
aktâr- memleket:
ülkenin her
taraf.
azîm:
büyük.
benîâdem:
âdemo¤ullar, insan-
lar.
celb-i suret ve savt:
görüntü (re-
sim) ve ses nakli.
Cenab- Hak:
Hakkn tâ kendisi
olan, fleref ve azamet sahibi yüce
Allah.
ehl-i saltanat:
devlet baflkanlar
ve devlet idarecileri.
ehl-i velâyet:
velî olanlar.
ftraten:
ftrî olarak, yaratlfltan.
hâkim-i adaletpifle:
adalet sahibi
hâkim.
halife:
vekil.
haflmet:
ihtiflam, heybet.
hikmet:
kâinattaki ve yaratlflta-
ki lâhî gaye.
ttlâ:
bilgisi olma.
iktiza:
gerekme.
inayet:
yardm, ihsan.
istidat:
kabiliyet.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kavanin-i âdet:
Allahn kâinata
koydu¤u kanunlar.
lisan- ismet:
masumluk, gü-
nahszlk dili.
lisan- istidat:
kabiliyet dili.
lisan- remiz:
iflaret dili.
manen:
ruhça, mana itibary-
la.
misillü:
benzeri.
muttali:
haberdar.
neven:
cins olarak.
nimet:
ihsan.
padiflah- raiyetperver:
hal-
kn seven padiflah.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
savt:
ses.
Süleymanvari:
Hz. Süleyman
gibi.
taht- Belks:
Belksn taht.
tevfik-î hareket:
uygun dav-
ranflta bulunma.
vazife-i ubudiyet:
kulluk va-
zifesi.
vukuat- zemin:
yeryüzün-
deki hâdiseler.
406 | SÖZLER
Y
RMNC
S
ÖZ