Sözler - page 406

Demek, Cenab-› Hakka itimat edip, Süleyman Aley-
hisselâm›n lisan-› ismetiyle istedi¤i gibi, o da lisan-› isti-
dad›yla Cenab-› Hak’tan istese ve kavanin-i âdetine ve
inayetine tevfik-› hareket etse, ona dünya bir flehir hük-
müne geçebilir. Demek, taht-› Belk›s Yemen’de iken,
fiam’da ayn›yla veyahut suretiyle haz›r olmufltur, görül-
müfltür. Elbette, taht etraf›ndaki adamlar›n, suretleri ile
beraber sesleri de iflitilmifltir.
‹flte, uzak mesafede, celb-i surete ve savta haflmetli bir
surette iflaret ediyor ve manen diyor: “Ey ehl-i saltanat!
Adalet-i tamme yapmak isterseniz, Süleymanvari, rûy-i
zemini etraf›yla görmeye ve anlamaya çal›fl›n›z. Çünkü,
bir hâkim-i adaletpifle, bir padiflah-› raiyetperver, aktâr-›
memleketine her istedi¤i vakit muttali olmak derecesine
ç›kmakla mes’uliyet-i maneviyeden kurtulur veya tam
adalet yapabilir.”
Cenab-› Hak, flu ayetin lisan-› remziyle manen diyor
ki: “Ey benîâdem! Madem bir abdime genifl bir mülk ve
o genifl mülkünde adalet-i tamme yapmak için, ahval ve
vukuat-› zemine bizzat ›tt›lâ veriyorum; ve madem her bir
insana, f›traten, zemine bir halife olmak kabiliyetini ver-
miflim; elbette o kabiliyete göre rûy-i zemini görecek ve
bakacak, anlayacak istidad›n› dahi vermesini, hikmetim
iktiza etti¤inden, vermiflim. fiahsen o noktaya yetiflmezse
de, nev’en yetiflebilir; maddeten eriflemezse de, ehl-i ve-
lâyet misillü manen eriflebilir. Öyle ise, flu azîm nimetten
istifade edebilirsiniz. Haydi göreyim sizi, vazife-i ubudiye-
tinizi unutmamak flart›yla öyle çal›fl›n›z ki, rûy-i zemini,
adalet-i tamme:
tam ve eksiksiz
olan adalet.
ahval:
hâller, durumlar.
aktâr-› memleket:
ülkenin her
taraf›.
azîm:
büyük.
benîâdem:
âdemo¤ullar›, insan-
lar.
celb-i suret ve savt:
görüntü (re-
sim) ve ses nakli.
Cenab-› Hak:
Hakk›n tâ kendisi
olan, fleref ve azamet sahibi yüce
Allah.
ehl-i saltanat:
devlet baflkanlar›
ve devlet idarecileri.
ehl-i velâyet:
velî olanlar.
f›traten:
f›trî olarak, yarat›l›fltan.
hâkim-i adaletpifle:
adalet sahibi
hâkim.
halife:
vekil.
haflmet:
ihtiflam, heybet.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›l›flta-
ki ‹lâhî gaye.
›tt›lâ:
bilgisi olma.
iktiza:
gerekme.
inayet:
yard›m, ihsan.
istidat:
kabiliyet.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kavanin-i âdet:
Allah’›n kâinata
koydu¤u kanunlar.
lisan-› ismet:
masumluk, gü-
nahs›zl›k dili.
lisan-› istidat:
kabiliyet dili.
lisan-› remiz:
iflaret dili.
manen:
ruhça, mana itibar›y-
la.
misillü:
benzeri.
muttali:
haberdar.
nev’en:
cins olarak.
nimet:
ihsan.
padiflah-› raiyetperver:
hal-
k›n› seven padiflah.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
savt:
ses.
Süleymanvari:
Hz. Süleyman
gibi.
taht-› Belk›s:
Belk›s’›n taht›.
tevfik-î hareket:
uygun dav-
ran›flta bulunma.
vazife-i ubudiyet:
kulluk va-
zifesi.
vukuat-› zemin:
yeryüzün-
deki hâdiseler.
406 | SÖZLER
Y
‹RM‹NC‹
S
ÖZ
1...,396,397,398,399,400,401,402,403,404,405 407,408,409,410,411,412,413,414,415,416,...1482
Powered by FlippingBook