Amerikann Din-i Hakk arayan ehemmiyetli cemiyeti
gibi, rûy-i zeminin genifl ktalar ve büyük hükûmetleri,
Kur'ân- Mu'cizülbeyan arayacaklar ve hakikatlerini an-
ladktan sonra bütün ruhucanlaryla sarlacaklar. Çünkü,
bu hakikat noktasnda, kat'iyen Kur'ânn misli yoktur ve
olamaz; ve hiçbir fley bu mu'cize-i ekberin yerini tuta-
maz.
San i yen
: Madem Risale-i Nur, bu mu'cize-i kübrann
elinde, bir elmas klç hükmünde hizmetini göstermifl; ve
muannit düflmanlarn teslime mecbur etmifl; hem kalbi,
hem ruhu, hem hissiyat tam tenvir edecek ve ilâçlarn
verecek bir tarzda, hazine-i Kur'âniyenin dellâll¤n ya-
pan ve ondan baflka mehaz ve mercii olmayan ve bir
mu'cize-i maneviyesi bulunan Risale-i Nur, o vazifeyi tam
yapyor. Ve aleyhindeki dehfletli propagandalara ve ga-
yet muannit zndklara tam galebe çalmfl ve dalâletin en
sert kuvvetli kalesi olan tabiat, Tabiat Risalesi ile parça
parça etmifl ve gafletin en kaln ve bo¤ucu ve genifl da-
ire-i afaknda ve fennin en genifl perdelerinde,
Asa-y
Mûsa
daki Meyvenin Altnc Meselesi ve Birinci, kinci,
Üçüncü, Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda
gafleti da¤tp, nur-u tevhidi göstermifl.
Elbette, bize lâzm ve millete elzemdir ki: fiimdi res-
men izin verilen din tedrisat için, hususî dershaneler
açlmaya izin verilmesine binaen, Nur fiakirtleri, müm-
kün oldu¤u kadar, her yerde küçücük birer Dershane-i
Nuriye açmak lâzmdr. Gerçi, herkes kendi kendine bir
derece istifade eder; fakat herkes her bir meselesini tam
aleyhinde:
karflsnda.
Asa-y Mûsa:
Bediüzzaman Haz-
retlerinin bir eseri.
binaen:
dayanarak.
daire-i afak:
kâinat, en uzak
ufuklar da kapsayan alan.
dalâlet:
do¤ru yoldan ayrlma.
dehfletli:
korkunç, ürkütücü.
dellâl:
ilân edici, davetçi.
dershane:
ders verme yeri.
Dershane-i Nuriye:
Risale-i Nur
okunan ve okutulan yerler.
Din-i Hak:
hak din olan slâmiyet.
elmas:
çok kymetli bir mücev-
her.
elzem:
lüzumlu, gerekli.
fen:
uygulamal bilim.
gaflet:
umursamazlk, Allahn
emir ve yasaklarndan habersiz
davranma.
galebe:
yenme, üstünlük.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
hazine-i Kurâniye:
Kurân hazi-
nesi.
hissiyat:
duygular.
hususî:
özel.
hüccet:
delil.
istifade:
yararlanma.
katiyen:
kesin olarak.
kta:
yeryüzündeki yedi büyük
kara parçasndan her biri.
Kurân- Mucizülbeyan:
açkla-
malaryla akllar benzerini yap-
maktan âciz brakan Kurân- Ke-
rîm.
lâzm:
gerekli.
madem:
de¤il mi ki.
mecbur:
zorlanmfl, icbar görmüfl.
mehaz:
kaynak.
merci:
bafl vurulacak yer, s¤nla-
cak yer.
mesele:
konu, sorun.
millet:
halk, ulus.
misil:
benzer, gibi.
mucize-i ekber:
en büyük muci-
ze.
mucize-i kübra:
en büyük
mucize.
mucize-i maneviye:
Kurân ma-
nevî mucizeli¤i.
muannit:
inatç.
mümkün:
imkân dahilinde.
nur-u tevhit:
Allahn birli¤ini
günefl gibi gösteren nur.
propoganda:
karflt faaliyet,
zddna çalflma.
resmen:
resmî olarak.
ruhucân:
ruh ve can.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
saniyen:
ikincisi.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
Tabiat Risalesi:
Bediüzzaman
Hazretlerinin bir eseri.
tabiat:
Allaha inanmayanla-
rn yaratc bir güç olarak gör-
dükleri maddî âlem, do¤a.
tarz:
biçim.
tedrisat:
ö¤retim.
tenvir:
aydnlatma
teslim olma:
tâbi olma, uy-
ma.
vazife:
görev.
zndk:
dinsiz.
252 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ