ehl-i namusun güzel kzlarn ve karlarn ibahe eder.
Belki, hamamlarnda erkek, kadn beraber çplak olarak
girmelerine izin vermeleri cihetinde, bu fuhfliyat teflvik
eder. Hem, serseri ve fakir olanlara zenginlerin mallar-
n helâl eder ki, bütün befler bu musibete karfl titriyor.
flte bu asrda, slâm ve Türk gençleri, kahramanâne
davranp, iki cihetten hücum eden bu tehlikeye karfl, Ri-
sale-i Nurun
Meyve
ve
Gençlik Rehberi
gibi keskin klç-
laryla mukabele etmeleri elzemdir. Yoksa, o bîçare
genç, hem dünya istikbalini, hem mesut hayatn, hem
ahiretteki saadetini ve hayat- bâkiyesini azaplara, elem-
lere çevirip mahveder. Ve suiistimal ve sefahatle hasta-
hanelere ve hissiyatn taflknlklar ile hapishanelere dü-
fler. Eyvahlar, esefler ile, ihtiyarl¤nda çok a¤layacak.
E¤er terbiye-i Kur'âniye ve Nurun hakikatleriyle kendini
muhafaza eylese, tam bir kahraman genç ve mükemmel
bir insan ve mesut bir Müslüman ve sair zîhayatlara,
hayvanlara bir nevi sultan olur.
Evet, bir genç, hapiste, yirmi dört saat her günkü öm-
ründen tek bir saatini befl farz namazna sarf etse ve ek-
ser günahlardan hapis mâni oldu¤u gibi, o musibete se-
bebiyet veren hatadan dahi tevbe edip sair zararl, elem-
li günahlardan çekilse, hem hayatna, hem istikbaline,
hem vatanna, hem milletine, hem akrabasna büyük bir
faydas olmas gibi; o on, on befl senelik fânî gençlikle,
ebedî parlak bir gençli¤i kazanaca¤n, baflta Kur'ân-
Mu'cizülbeyan, bütün kütüp ve suhuf-u semaviye kat'î ha-
ber verip müjde ediyorlar.
asr:
yüzyl, ça¤.
azap:
ztrap, eziyet.
befler:
insan.
bîçare:
zavall.
cihet:
yön.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
ehl-i namus:
namuslular.
ekser:
en çok.
elem:
üzüntü, ac.
elzem:
daha lüzumlu, gerekli.
esef:
ac, üzüntü.
fânî:
geçici.
farz:
slâmiyette kesin olarak ya-
plmas gereken emir.
fuhfliyat:
çok çirkin, afla¤lk; zina
ile ilgili hareketler.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
hakikat:
gerçek.
hareket:
kmldanma.
hayat- bâkiye:
bitmeyen sonsuz
hayat, ahiret hayat.
helâl:
serbest.
hücum:
saldrma.
ibahe:
mübah klma.
istikbal:
gelecek.
kahraman:
yi¤it, cesur.
kahramanâne:
kahramanca.
katî:
kesin, flüphesiz.
Kurân- Mucizülbeyan:
açkla-
malaryla akllar benzerini yap-
maktan âciz brakan Kurân- Ke-
rîm.
kütüp:
kitaplar.
mahv:
yok, etme.
mâni olmak:
önlemek.
mesut:
bahtiyar, kutlu, mutlu.
muhafaza:
koruma.
mukabele:
karfllk verme.
musibet:
belâ, sknt, felâket.
müjde:
sevindirici haber.
mükemmel:
kemal bulmufl, kâ-
mil, eksiksiz, tam.
nev:
tür.
saadet:
mutluluk.
sair:
di¤er.
sarf:
harcama, kullanma.
sefahat:
yasak zevk ve e¤lence.
serseri:
bafl bofl gezen, iflsiz,
güçsüz.
suhuf-u semaviye:
baz pey-
gamberlere gönderilen kutsal
sayfalar.
suiistimal:
bir fleyi kötüye
kullanma.
sultan:
hükümdar.
tehlike:
büyük zarar ve yok
olmaya yol açabilecek du-
rum.
terbiye-i Kurâniye:
Kurânn
terbiyesi.
teflvik:
kflkrtmak, cesaret
vermek.
tevbe etmek:
af dilemek.
zîhayat:
hayat sahibi.
242 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ