oraya giriyorlar. Ve oraya girinceye kadar, o helvann
zehrinden dehfletli karn sancs çekiyorlar. Ve o büyük
ikramiye biletini alanlar, çendan görünmüyorlar ve zahi-
ren onlar da o dara¤acna çktklar görünüyor. Fakat,
onlar aslmadklarn, belki oradan kolayca ikramiye da-
iresine girmek için basamak yaptklarn, milyonlar flahit-
ler var, haber veriyorlar. flte pencerelerden baknz. En
büyük memurlar ve bu iflle alâkadar büyük zatlar, yüksek
sesle ilân ediyorlar ve haber veriyorlar ki: O dara¤acna
gidenleri aynelyakîn, gözünüz ile gördü¤ünüz gibi, bu ik-
ramiye biletini tlsmclar aldklarn, hiç flek ve flüphesiz,
gündüz gibi kat'î biliniz dedi.
flte bu temsil gibi, zehirli bir bal hükmünde olan gay-
rimeflru dairedeki gençli¤in sefahatkârâne zevkleri, hazi-
ne-i ebediyenin ve saadet-i sermediyenin bileti ve vesika-
s olan iman kaybetti¤i için, dara¤ac hükmünde olan
ölüm ve ebedî zulümat kaps olan kabrin musibetine, ay-
nen zahiren göründü¤ü gibi düfler. Ve ecel gizli oldu¤u
için genç, ihtiyar fark etmeyerek, her vakit ecel cellâd
bafln kesmek için gelebilir. E¤er o zehirli bal hükmünde
olan hevesat- gayrimeflruay terk edip, tlsm- Kur'ânî
olan iman ve feraizi elde etmekle ve fevkalâde mukadde-
rat- befler piyangosundan çkan saadet-i ebediye hazine-
si biletini alaca¤na, yüz yirmi dört bin enbiya aleyhimüs-
selâm ile beraber haddühesaba gelmeyen ehl-i velâyet ve
ehl-i hakikat müttefikan haber veriyorlar ve âsârn gös-
teriyorlar.
SÖZLER | 239
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
adam.
ehl-i velâyet:
erenler, Allahn
dostlu¤unu kazananlar.
enbiya:
peygamberler.
feraiz:
farzlar, Allahn kesin emir-
leri.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gayrimeflru:
helâl olmayan, dine
aykr.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
haddühesaba gelmemek:
son-
suz ve snrsz olmak.
hazine:
define.
hazine-i ebediye:
ebedî ve sonu
olmayan hazine, Cennet.
hevesat- gayrimeflrua:
haram
olan arzu ve istekler.
ihtiyar:
yafll.
ikramiye:
piyango.
ilân:
duyurma.
kabir:
mezar.
katî:
kesin, flüphesiz.
mukadderat- befler:
insanl¤n
kaderi.
musibet:
sknt.
müttefikan:
hep beraber, birlik-
te, ittifak ederek, birleflerek.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
saadet-i sermediye:
sürekli mut-
luluk.
sefahatkârâne:
zevk ve e¤lence-
ye aflr düflkün olarak.
flek:
zan, tereddüt.
temsil:
örnek, benzetme.
terk etmek:
brakmak.
tlsm:
sr, gizem.
tlsmc:
sihirbaz.
tlsm- Kurânî:
Kurânn gayet
tesirli, derin hakikatleri, srlar.
vesika:
belge.
zahiren:
görünüflte, görünüfle gö-
re.
zat:
kifli.
zehir:
a¤u, sem, öldürücü madde.
zevk:
hofla giden veya çekici fley-
ler.
zulümat:
karanlklar.
alâkadar:
ilgilenen, ilgili.
aleyhimüsselâm:
her türlü
esenlik ve mutluluk onlarn
üzerine olsun.
âsâr:
eserler, izler.
aynelyakîn:
gözle görür de-
recede inanma.
cellât:
infaz memuru.
çendan:
gerçi, .
dara¤ac:
idam sehpas.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
ecel:
ölüm vakti, ölüm, haya-
tn sonu.
ehl-i hakikat:
gerçe¤i bulup
onun peflinden gidenler; Allah