Sözler - page 239

oraya giriyorlar. Ve oraya girinceye kadar, o helvan›n
zehrinden dehfletli kar›n sanc›s› çekiyorlar. Ve o büyük
ikramiye biletini alanlar, çendan görünmüyorlar ve zahi-
ren onlar da o dara¤ac›na ç›kt›klar› görünüyor. Fakat,
onlar as›lmad›klar›n›, belki oradan kolayca ikramiye da-
iresine girmek için basamak yapt›klar›n›, milyonlar flahit-
ler var, haber veriyorlar. ‹flte pencerelerden bak›n›z. En
büyük memurlar ve bu iflle alâkadar büyük zatlar, yüksek
sesle ilân ediyorlar ve haber veriyorlar ki: “O dara¤ac›na
gidenleri aynelyakîn, gözünüz ile gördü¤ünüz gibi, bu ik-
ramiye biletini t›ls›mc›lar ald›klar›n›, hiç flek ve flüphesiz,
gündüz gibi kat'î biliniz” dedi.
‹flte bu temsil gibi, zehirli bir bal hükmünde olan gay-
rimeflru dairedeki gençli¤in sefahatkârâne zevkleri, hazi-
ne-i ebediyenin ve saadet-i sermediyenin bileti ve vesika-
s› olan iman› kaybetti¤i için, dara¤ac› hükmünde olan
ölüm ve ebedî zulümat kap›s› olan kabrin musibetine, ay-
nen zahiren göründü¤ü gibi düfler. Ve ecel gizli oldu¤u
için genç, ihtiyar fark etmeyerek, her vakit ecel cellâd›
bafl›n› kesmek için gelebilir. E¤er o zehirli bal hükmünde
olan hevesat-› gayrimeflruay› terk edip, t›ls›m-› Kur'ânî
olan iman ve feraizi elde etmekle ve fevkalâde mukadde-
rat-› befler piyangosundan ç›kan saadet-i ebediye hazine-
si biletini alaca¤›na, yüz yirmi dört bin enbiya aleyhimüs-
selâm ile beraber haddühesaba gelmeyen ehl-i velâyet ve
ehl-i hakikat müttefikan haber veriyorlar ve âsâr›n› gös-
teriyorlar.
SÖZLER | 239
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
adam›.
ehl-i velâyet:
erenler, Allah’›n
dostlu¤unu kazananlar.
enbiya:
peygamberler.
feraiz:
farzlar, Allah’›n kesin emir-
leri.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gayrimeflru:
helâl olmayan, dine
ayk›r›.
haber:
ilim, malûmat, bilgi.
haddühesaba gelmemek:
son-
suz ve s›n›rs›z olmak.
hazine:
define.
hazine-i ebediye:
ebedî ve sonu
olmayan hazine, Cennet.
hevesat-› gayrimeflrua:
haram
olan arzu ve istekler.
ihtiyar:
yafll›.
ikramiye:
piyango.
ilân:
duyurma.
kabir:
mezar.
kat’î:
kesin, flüphesiz.
mukadderat-› befler:
insanl›¤›n
kaderi.
musibet:
s›k›nt›.
müttefikan:
hep beraber, birlik-
te, ittifak ederek, birleflerek.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
saadet-i sermediye:
sürekli mut-
luluk.
sefahatkârâne:
zevk ve e¤lence-
ye afl›r› düflkün olarak.
flek:
zan, tereddüt.
temsil:
örnek, benzetme.
terk etmek:
b›rakmak.
t›ls›m:
s›r, gizem.
t›ls›mc›:
sihirbaz.
t›ls›m-› Kur’ânî:
Kur’ân’›n gayet
tesirli, derin hakikatleri, s›rlar›.
vesika:
belge.
zahiren:
görünüflte, görünüfle gö-
re.
zat:
kifli.
zehir:
a¤u, sem, öldürücü madde.
zevk:
hofla giden veya çekici fley-
ler.
zulümat:
karanl›klar.
alâkadar:
ilgilenen, ilgili.
aleyhimüsselâm:
her türlü
esenlik ve mutluluk onlar›n
üzerine olsun.
âsâr:
eserler, izler.
aynelyakîn:
gözle görür de-
recede inanma.
cellât:
infaz memuru.
çendan:
gerçi, .
dara¤ac›:
idam sehpas›.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
ecel:
ölüm vakti, ölüm, haya-
t›n sonu.
ehl-i hakikat:
gerçe¤i bulup
onun peflinden gidenler; Allah
1...,229,230,231,232,233,234,235,236,237,238 240,241,242,243,244,245,246,247,248,249,...1482
Powered by FlippingBook