Sözler - page 230

1
'
¤r
Yn
’r
G o
?n
ã n
Ÿr
G !n
h
, temsilde kusur yok, esma ve s›fât-› ‹lâ-
hiyeyi, fluun ve ef’al-i Rabbaniyeyi bir flecere-i tuba-i nur
hükmünde temsil edelim ki; o flecere-i nuraniyenin da-
ire-i azameti, ezelden ebede uzan›p gidiyor, hudud-u kib-
riyas› gayrimütenahi feza-i ›tlakta yay›l›p ihata ediyor,
hudud-u icraat›
…/
ò s
dG n
ƒo
g
3
@ …'
ƒ s
ædG n
h u
Ön
?r
G o
? p
dÉn
a
2
@ /
¬p
Ñ r
?n
bn
h p
Ar
ô n
Ÿr
G n
ør
«n
H o
?ƒo
ën
j
4
@ o
ABÉ°n
ûn
j n
?r
«n
c p
?Én
M r
Qn
’r
G?p
a r
º o
c
o
Qu
ƒ°n
üo
j
hududundan tut, tâ
¢ n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äG n
ƒ'
ª° s
ùdG n
? n
? n
N
5
@ /
¬p
æ«/
ªn
«p
H l
äÉs
jp
ƒ r
£n
e o
äGn
ƒ'
ª°s
ùdGn
h
7
n
ôn
ªn
? r
dGn
h ¢n
ùr
ªs
°ûdG n
ô s
în
°Sn
h
6
@ m
?É s
`jn
G p
ás
àp
°S ?
p
a
hududuna kadar uzanm›fl o hakikat-i nuraniyeyi bütün
dal ve budaklar›yla, gayat ve meyveleriyle o kadar tena-
süple ve birbirine uygun, birbirine lây›k, birbirini k›rma-
yacak, birbirinin hükmünü bozmayacak, birbirinden te-
vahhufl etmeyecek bir surette o hakaik-› esma ve s›fât› ve
fluun ve ef’ali beyan etmifltir ki, bütün ehl-i keflif ve haki-
kat ve daire-i melekûtta cevelân eden bütün ashab-› irfan
ve hikmet, o beyanat-› Furkaniyeye karfl›
8
$G n
¿Én
ër
Ñ°o
S
de-
yip, “Ne kadar do¤ru, ne kadar mutab›k, ne kadar güzel,
ne kadar lây›k!” diyerek, tasdik ediyorlar.
Meselâ, bütün daire-i imkân ve daire-i vücuba bakan,
hem o iki flecere-i azîmenin bir tek dal› hükmünde olan
iman›n erkân-› sittesi ve o erkân›n bütün dal ve budakla-
r›, tâ en ince meyve ve çiçekler aralar›nda o kadar bir
anne rahmi:
anne karn›.
ashab-› irfan ve hikmet:
bilgi ve
hikmet sahibi kimseler.
beyanat-› Furkaniye:
hak ile ba-
t›l› birbirinden ay›ran Kur’ân’›n
aç›klamalar›.
cevelân:
dolaflma, gezinme.
daire-i azamet:
ululuk dairesi.
daire-i imkân:
varl›k dairesi.
daire-i melekût:
varl›klar›n iç yü-
züyle alâkal› görünmeyen daire.
daire-i vücup:
varl›¤› zorunlu ve
vas›flar›n›n z›dd› düflünülemeyen
ilâhl›k dairesi.
ebed:
sonu olmayan.
ef’al:
ifller, ameller.
ef’al-i Rabbaniye:
Allah’›n kendi
zat›na mahsus ve Rab isminin te-
cellisi olan fiilleri.
ehl-i keflif ve hakikat:
gayp âle-
mine ait bilinmeyen hakikatleri
Cenab-› Allah’›n lütfu ve ihsan›yla
bilen kimseler.
erkân:
rükünler, sütunlar, direk-
ler.
erkân-› sitte:
iman›n alt› flart›.
esma:
adlar, isimler.
ezel:
bafllang›c› olmayan.
feza-i ›tlak:
nihayetsiz gökyüzü.
gayat:
gayeler, amaçlar.
gayrimütenahi:
sonsuz.
hadid:
demir.
hakaik-› esma ve s›fât ve fluun
ve ef’a
l: Cenab-› Allah’›n isimleri-
nin, s›fatlar›n›n, ifllerinin ve fiilleri-
nin gerçekleri.
hakikat-i nuraniye:
nurlu, par-
lak, gerçek.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak manal›, faydal› ve
tam yerli yerinde olmas›.
hudud-u icraat:
icraat›n s›n›r›,
ucu.
hudut:
s›n›rlar.
icraat:
ifller.
ihata:
kuflatma, kuflat›lma.
irfan:
bilgi.
kibriya:
büyüklük.
kusur:
eksiklik, noksan.
mutab›k:
uygun.
ra’d:
gök gürlemesi.
s›fât:
nitelikler.
s›fât-› ‹lâhiye:
Allah’›n s›fatlar›.
flecere-i azîme:
büyük a¤aç.
flecere-i tuba-i nur:
nurlu tuba
a¤ac›.
fluun:
ifller, hâller, özellikler, key-
fiyetler, emirler, kas›tlar, talepler.
tasdik:
do¤rulama, onaylama.
temsil:
örnek alma.
tenasüp:
uyma, uygunluk.
tevahhufl:
korkma, ürkme.
1.
En yüce s›fatlar ise Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)
2.
Allah, kiflinin kalbine ondan daha yak›nd›r. (Enfal Suresi: 24.)
3.
Daneleri ve çekirdekleri çatlatan flüphesiz Allah’t›r. (En’am Suresi: 95.)
4.
Annelerinizin rahimlerinde size diledi¤i gibi bir suret veren Odur. (Âl-i ‹mran Suresi: 6.)
5.
Gökler de eliyle dürülmüfltür. (Zümer Suresi: 67.)
6.
Gökleri ve yeri alt› günde yaratt›. (Hadid Suresi: 4.)
7.
Günefli ve ay› da emrine boyun e¤dirdi. (Ra’d Suresi: 2.)
8.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzakt›r.
230 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
1...,220,221,222,223,224,225,226,227,228,229 231,232,233,234,235,236,237,238,239,240,...1482
Powered by FlippingBook