tenasüp gözetilerek tasvir eder ve o derece bir muvaze-
net suretinde tarif eder ve o mertebe bir tenasüp tarz›n-
da izhar eder ki, akl-› befler idrakinden âciz ve hüsnüne
hayran kal›r.
Ve o iman dal›n›n bir buda¤› hükmünde olan ‹slâmiye-
tin erkân-› hamsesi, aralar›nda ve o erkân›n tâ en ince
teferruat› ve en küçük adab› ve en uzak gayat› ve en de-
rin hikemiyat› ve en cüz’î semerat›na var›ncaya kadar
aralar›nda hüsnütenasüp ve kemal-i münasebet ve tam
bir muvazenet muhafaza edildi¤ine delil, o Kur'ân-› Ca-
miin nusus ve vücuhundan ve iflarat ve rumuzundan ç›-
kan fieriat-› Kübra-i ‹slâmiyenin kemal-i intizam› ve mu-
vazeneti ve hüsnütenasübü ve resaneti; cerh edilmez bir
flahid-i âdil, flüphe getirmez bir bürhan-› kàt›d›r.
Demek oluyor ki, beyanat-› Kur'âniye, beflerin ilm-i
cüz’îsine, bahusus bir ümmînin ilmine müstenit olamaz.
Belki bir ilm-i muhite isnat ediyor ve cemi eflyay› birden
görebilir, ezel ve ebed ortas›nda bütün hakaik› bir anda
müflahede eder bir Zat›n kelâm›d›r.
1
Ék
Ln
ƒp
Y o
¬ n
d r
?n
© r
én
j r
º n
dn
h n
ÜÉn
à`p
µ r
dG p
?p
ór
Ñn
Y '
¤n
Y n
?n
õr
`fn
G …= /
ò s
dG ! o
ó r
ªn
ër
dn
G
bu hakikate iflaret eder.
o
¿'
Gr
ôo
? r
dG p
¬ r
« n
?n
Y n
?p
õr
fo
G r
øn
e u
?n
ëp
Hn
h p
¿'
G r
ôo
? r
dG u
?n
ëp
H p
¿'
Gr
ôo
? r
dG n
?p
õr
æo
e Én
j s
ºo
¡
s
?dn
G
2
o
¿Én
©n
à°r
ùo
e Én
j n
Ú/
e'
G @ p
¿'
Gr
ôo
? r
dGn
h p
¿Én
Á/
’r
G p
Qƒo
æp
H Én
fn
Qƒo
Ño
bn
h Én
æn
Hƒo
?o
b r
Qu
ƒn
f
* * *
SÖZLER | 231
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
erkân:
flartlar.
erkân-› hamse:
befl temel, befl
flart.
ezel:
bafllang›c› olmayan.
gayat:
gayeler.
hakaik:
hakikatler, gerçekler,
do¤rular.
hamd:
methetme, övme.
hikemiyat:
hikmetli söz ve dü-
flünceler.
hüsnütenasüp:
güzel bir uygun-
luk.
hüsün:
güzellik.
idrak:
anlay›fl, kavray›fl.
ilm-i cüz’î:
az ve s›n›rl› ilim.
ilm-i muhit:
her fleyi ihata edici,
kuflat›c› ilim.
isnat:
dayanma, dayand›rma.
iflarat:
iflaretler.
izhar:
a盤a vurma, gösterme.
kelâm:
söz, konuflma.
kemal-i intizam:
intizam›n mü-
kemmel oluflu.
kemal-i münasebet:
mükemmel
uygunluk.
Kur’ân-› cami:
her fleyi içinde bu-
lunduran Kur’ân.
mahsus:
özel.
mertebe:
derece, basamak.
muhafaza:
koruma.
muvazenet:
denge, denklik, den-
gelenme.
Müstean:
Kendisinden yard›m
beklenen Allah.
müstenit:
dayanan.
müflahede:
gözle görme.
nusus:
naslar, Kur’ân-› Kerîm ve
hadisin aç›k hükümleri.
resanet:
sa¤laml›k.
rumuz:
iflaretler.
semerat:
meyveler, neticeler.
flahid-i âdil:
âdil flahit.
fleriat-› kübra-i ‹slâmiye:
büyük
‹slâm fleriat›.
tarif etmek:
anlatmak.
teferruat:
ayr›nt›lar.
tenasüp:
uyma, uygunluk.
tezat:
z›t olma.
ümmî:
okuma yazmas› olmayan
vücuh:
yönler.
tasvir etmek:
tan›mlamak.
âciz:
güçsüz.
adap:
davran›fl kaideleri.
akl-› befler:
insan akl›.
bahusus:
özellikle.
befler:
insan.
beyanat-› Kur’ânî:
Kur’ân’›n
aç›klamalar›.
bürhan-› kat’î:
kesin delil.
cemi:
bütün.
cerh:
çürütme.
cüz’î:
küçük.
ebed:
sonu olmayan.
1.
Hamd o Allah’a mahsustur ki, kuluna kitab› indirmifl ve o kitapta hiçbir tezat ve e¤rili¤e yer
vermemifltir. (Kehf Suresi: 1.)
2.
Ey Kur'ân’› indiren Allah’›m! Kur'ân ve Kur'ân’› indirdi¤in zat›n hakk› için, kalplerimizi ve ka-
birlerimizi iman ve Kur'ân nuruyla nurland›r. Duam›z› kabul buyur ey kendisinden yard›m is-
tenen Müstean!”