Sözler - page 228

Kur'ân’›n her bir ayeti, birer necm-i sak›p gibi, i'caz ve
hidayet nurunu neflir ile küfrün zulümat›n› nas›l da¤›tt›¤›-
n› görmek, zevk etmek istersen, kendini o Asr-› Cahili-
yette ve o sahra-i bedeviyette farz et ki, her fley zulmet-i
cehil ve gaflet alt›nda perde-i cümut ve tabiata sar›lm›fl
oldu¤u bir anda, birden, Kur'ân’›n lisan-› ulviyesinden
1
p
º«/
µn
?r
G p
õj /
õn
© r
dG ¢p
Sht
óo
? r
dG p
?p
?n
n
Ÿ r
G ¢p
Vr
Qn
’r
G p
Én
en
h p
äGn
ƒ'
ª s
°ùdG p
Én
e ! o
íu
Ñ°n
ùo
j
gibi ayetleri iflit, bak. O ölmüfl veya yatm›fl mevcudat-›
âlem
2
o
í u
Ñ° n
ùo
j
sedas›yla iflitenlerin zihninde nas›l diriliyorlar,
hüflyar oluyorlar, k›yam edip zikrediyor. Hem, o karanl›k
gökyüzünde, birer camit ateflpare olan y›ld›zlar ve yerde-
ki periflan mahlûkat,
3
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h o
™r
Ñ°s
ùdG p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG o
¬ n
d o
íu
Ñ°n
ùo
J
sayhas›yla, iflitenlerin nazar›nda gökyüzü bir a¤›z, bütün
y›ld›zlar birer kelime-i hikmetnüma, birer nur-u hakika-
teda ve arz bir kafa, ber ve bahir birer lisan ve bütün
hayvanat ve nebatat birer kelime-i tesbihfeflan suretinde
arz-› didar eder. Yoksa, bu zamandan tâ o zamana bak-
makla, mezkûr zevkin dekaik›n› göremezsin.
Evet, o zamandan beri nurunu neflreden ve mürur-u
zaman ile ulûm-u mütearife hükmüne geçen ve sair ney-
yirat-› ‹slâmiye ile parlayan ve Kur'ân’›n günefliyle gün-
düz rengini alan bir vaziyet ile; yahut sathî ve basit bir
perde-i ülfet ile baksan, elbette her bir ayetin ne kadar
tatl› bir zemzeme-i i'caz içinde, ne çeflit zulümat› da¤›tt›-
¤›n› hakk›yla göremezsin ve birçok enva-› i'caz› içinde,
bu nev-i i'caz›n› zevk edemezsin.
arz:
yer.
arz-› didar:
yüz güzelli¤ini göster-
me.
asr-› cahiliyet:
Peygamberimiz-
den önceki as›r, küfür ve cehalet
asr›.
ateflpare:
atefl parças›.
bahir:
deniz.
ber:
kara parças›.
camit:
kat› madde, cans›z.
dekaik:
incelikler.
enva-› i’caz:
mu’cizelik türleri.
farz etmek:
kabul etmek, say-
mak.
hidayet:
do¤ru yol, hak yol.
hüflyar:
uyan›k.
i’caz:
mu’cize olufl, bir benzerini
yapmakta baflkalar›n› âciz b›rak-
ma.
kelime-i hikmetnüma:
hikmet
gösteren kelime, hikmetli söz.
kelime-i tesbihfeflan:
Allah’›n
kusur ve noksanl›klardan uzak
oluflunu yayan, ilân eden kelime,
söz.
k›yam:
aya¤a kalkma.
küfür:
inançs›zl›k.
lisan:
dil.
lisan-› ulviye:
yüce lisan, yüce hi-
tap.
mahlûkat:
yarat›klar.
mevcudat-› âlem:
kâinattaki var-
l›klar.
mezkûr:
ad› geçen.
münezzeh:
temiz, uzak, berî.
mürur-u zaman:
zaman afl›m›.
nazar:
bak›fl.
nebatat:
bitkiler.
necm-i sak›p:
parlak y›ld›z.
neflir:
yayma.
nev-i i’caz:
mu’cize türü.
neyyirat-› ‹slâmiye:
‹slâm›n yay-
d›¤›, saçt›¤› nurlar.
nur-u hakikateda:
gerçe¤in orta-
ya ç›kmas›na vesile olan ayd›nl›k.
perde-i cümut:
donmufl, kat›
perde.
perde-i ülfet:
al›flkanl›k perdesi.
sahra-i bedeviyet:
bedevîli¤in
hüküm sürdü¤ü göçebe Araplar›n
bulundu¤u yer, çöl.
sair:
di¤er.
sathî:
yüzeysel.
sayha:
seslenifl.
tabiat:
do¤a, canl› cans›z bütün
âlemler.
tesbih:
Allah’› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma.
ulûm-u mütearife:
herkesin bil-
di¤i ve tan›d›¤› ilimler.
zemzeme-i i’caz:
mu’cizelik na¤-
mesi ve ahengi.
zevk:
tat, lezzet.
zulmet-i cehil ve gaflet:
cehalet
ve duyars›zl›k karanl›¤›.
zulümat:
karanl›klar, küfrün ka-
ranl›klar›.
1.
Göklerde ne var, yerde ne varsa, her fleyin hakikî sahibi olan, her türlü noksandan münez-
zeh bulunan, kudreti her fleye galip olan ve hikmeti her fleyi kuflatan Allah’› tesbih eder. (Cu-
ma Suresi: 1.)
2.
Tesbih eder.
3.
Yedi gökle yer ve onlar›n içindekiler Onu tesbih eder. (‹sra Suresi: 44.)
228 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
1...,218,219,220,221,222,223,224,225,226,227 229,230,231,232,233,234,235,236,237,238,...1482
Powered by FlippingBook