etmifl, üç ayakl yahut iki bafll bir insan, bir velvele-i is-
ti¤rapla nazar- ibrete teflhir eder. Meselâ, en lâtif ve
umumî bir mu'cize-i rahmet olan bütün yavrularn hazi-
ne-i gayptan muntazam iaflelerini adî görüp, küfran per-
desini üstüne çeker. Fakat, intizamdan flüzuz etmifl, ka-
bilesinden cüda olmufl, yalnz olarak gurbete düflmüfl,
denizin altnda olan bir böce¤in bir yeflil yaprakla iaflesi-
ni görür, ondan tecelli eden lütuf ve keremle bütün hazr
balkçlar a¤latmak ister.
(HAfiYE)
flte, Kur'ân- Kerîmin ilim ve hikmet ve marifet-i lâ-
hiye cihetiyle servet ve gnâs; ve felsefenin ilim ve ibret
ve marifet-i Sâni cihetindeki fakr ve iflâsn gör, ibret al.
flte bu srdandr ki, Kur'ân- Hakîm, nihayetsiz parlak,
yüksek hakikatleri cami oldu¤undan, fliirin hayalâtndan
müsta¤nidir.
Evet, Kur'ân- Mu'cizülbeyann i'caz derecesindeki ke-
mal-i nizam ve intizam ve kitab- kâinattaki intizamat-
sanat, muntazam üslûplaryla tefsir ettikleri hâlde, man-
zum olmad¤nn di¤er bir sebebi de budur ki:
Ayetlerinin her bir necmi, vezin kayd altna girmeyip,
tâ ekser ayetlere bir nevi merkez olsun ve kardefli olsun
ve mabeynlerinde mevcut münasebet-i maneviyeye rab-
ta olmak için, o daire-i muhita içindeki ayetlere birer
hatt- münasebet teflkil etmesidir. Güya, serbest her bir
ayetin ekser ayetlere bakar birer gözü, müteveccih birer
yüzü var. Kur'ân içinde, binler Kur'ân bulunur ki, her bir
adî:
sradan.
cami:
toplayan, içine alan.
cihet:
yön.
cüda olmak:
ayr düflmek.
daire-i muhita:
kuflatc, genifl
daire.
ekser:
en çok, pek çok.
fakr:
fakirlik.
felsefe:
sadece akla dayanan, bi-
limselli¤i tek ölçü kabul eden
dünya görüflünün genel ad.
gnâ:
zenginlik, bolluk.
güya:
sanki, sözde.
hatt- münasebet:
ba¤lant hatt,
ilgi ba¤.
hayalât:
hayaller.
hazine-i gayp:
görünmeyen hazi-
ne.
hâzr:
sözü edilen, var olan.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal, faydal ve
tam yerli yerinde olmas.
icaz:
bir benzerini yapmakta
baflkalarn âciz brakma, muci-
zelik.
iafle:
geçinme, beslenme.
iflâs:
bitme.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
intizamat- sanat:
sanattaki dü-
zenlilik.
kemal-i nizam ve intizam:
mü-
kemmel bir düzen ve tertip.
kerem:
cömertlik, ihsan.
kitab- kâinat:
kâinat kitab, bir
kitap gibi yazlan evren.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve su-
resinde saysz hikmet ve fayda-
lar bulunan Kurân.
Kurân- Mucizülbeyan:
açkla-
malaryla akllar benzerini yap-
maktan âciz brakan Kurân- Ke-
rîm.
küfran:
iyilik bilmeme, nankör-
lük, inkâr.
lâtif:
hofl, güzel.
lütuf:
iyilik, ihsan, ba¤fl.
mabeyn:
ara.
manzum:
vezinli, kafiyeli söz, dü-
zenlenmifl.
marifet-i lâhî:
Allah tanma ve
bilme.
marifet-i Sâni:
her fleyi sanatl bir
flekilde yaratan Allah tanma ve
bilme.
mevcut:
var olan.
mucize-i rahmet:
Allahn rah-
met mucizesi.
muntazam:
intizaml, düzgün,
tertipli, düzenli.
münasebet-i maneviye:
madde-
ye dayanmayan yaknlk, ilgi.
müsta¤ni:
ihtiyac olmayan.
müteveccih:
yönelen.
nazar- ibret:
ibret alnacak ba-
kfl.
necim:
ksm, durak, yldz.
nihayetsiz:
sonsuz.
rabta:
ba¤.
servet:
varlk, mal, mülk.
flüzuz etmek:
kural dflna
çkmak.
tecelli:
görünme, yansma.
tefsir etmek:
açklama, yo-
rumlama.
teflhir:
sergileme.
teflkil:
meydana getirme.
umumî:
genel.
üslûp:
ifade tarz.
velvele-i isti¤rap:
garip karfl-
land¤n ifade eden ba¤rt.
vezin:
fliirdeki ahenk ölçüsü.
226 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
HAfiYE:
Amerikada aynen bu vaka olmufltur.