Sözler - page 226

etmifl, üç ayakl› yahut iki bafll› bir insan›, bir velvele-i is-
ti¤rapla nazar-› ibrete teflhir eder. Meselâ, en lâtif ve
umumî bir mu'cize-i rahmet olan bütün yavrular›n hazi-
ne-i gayptan muntazam iaflelerini adî görüp, küfran per-
desini üstüne çeker. Fakat, intizamdan flüzuz etmifl, ka-
bilesinden cüda olmufl, yaln›z olarak gurbete düflmüfl,
denizin alt›nda olan bir böce¤in bir yeflil yaprakla iaflesi-
ni görür, ondan tecelli eden lütuf ve keremle bütün haz›r
bal›kç›lar› a¤latmak ister.
(HAfi‹YE)
‹flte, Kur'ân-› Kerîm’in ilim ve hikmet ve marifet-i ‹lâ-
hiye cihetiyle servet ve g›nâs›; ve felsefenin ilim ve ibret
ve marifet-i Sâni cihetindeki fakr ve iflâs›n› gör, ibret al.
‹flte bu s›rdand›r ki, Kur'ân-› Hakîm, nihayetsiz parlak,
yüksek hakikatleri cami oldu¤undan, fliirin hayalât›ndan
müsta¤nidir.
Evet, Kur'ân-› Mu'cizülbeyan’›n i'caz derecesindeki ke-
mal-i nizam ve intizam› ve kitab-› kâinattaki intizamat-›
sanat›, muntazam üslûplar›yla tefsir ettikleri hâlde, man-
zum olmad›¤›n›n di¤er bir sebebi de budur ki:
Ayetlerinin her bir necmi, vezin kayd› alt›na girmeyip,
tâ ekser ayetlere bir nevi merkez olsun ve kardefli olsun
ve mabeynlerinde mevcut münasebet-i maneviyeye rab›-
ta olmak için, o daire-i muhita içindeki ayetlere birer
hatt-› münasebet teflkil etmesidir. Güya, serbest her bir
ayetin ekser ayetlere bakar birer gözü, müteveccih birer
yüzü var. Kur'ân içinde, binler Kur'ân bulunur ki, her bir
adî:
s›radan.
cami:
toplayan, içine alan.
cihet:
yön.
cüda olmak:
ayr› düflmek.
daire-i muhita:
kuflat›c›, genifl
daire.
ekser:
en çok, pek çok.
fakr:
fakirlik.
felsefe:
sadece akla dayanan, bi-
limselli¤i tek ölçü kabul eden
dünya görüflünün genel ad›.
g›nâ:
zenginlik, bolluk.
güya:
sanki, sözde.
hatt-› münasebet:
ba¤lant› hatt›,
ilgi ba¤›.
hayalât:
hayaller.
hazine-i gayp:
görünmeyen hazi-
ne.
hâz›r:
sözü edilen, var olan.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak, manal›, faydal› ve
tam yerli yerinde olmas›.
i’caz:
bir benzerini yapmakta
baflkalar›n› âciz b›rakma, mu’ci-
zelik.
iafle:
geçinme, beslenme.
iflâs:
bitme.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
intizamat-› sanat:
sanattaki dü-
zenlilik.
kemal-i nizam ve intizam:
mü-
kemmel bir düzen ve tertip.
kerem:
cömertlik, ihsan.
kitab-› kâinat:
kâinat kitab›, bir
kitap gibi yaz›lan evren.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
küfran:
iyilik bilmeme, nankör-
lük, inkâr.
lâtif:
hofl, güzel.
lütuf:
iyilik, ihsan, ba¤›fl.
mabeyn:
ara.
manzum:
vezinli, kafiyeli söz, dü-
zenlenmifl.
marifet-i ‹lâhî:
Allah’› tan›ma ve
bilme.
marifet-i Sâni:
her fleyi sanatl› bir
flekilde yaratan Allah’› tan›ma ve
bilme.
mevcut:
var olan.
mu’cize-i rahmet:
Allah’›n rah-
met mu’cizesi.
muntazam:
intizaml›, düzgün,
tertipli, düzenli.
münasebet-i maneviye:
madde-
ye dayanmayan yak›nl›k, ilgi.
müsta¤ni:
ihtiyac› olmayan.
müteveccih:
yönelen.
nazar-› ibret:
ibret al›nacak ba-
k›fl.
necim:
k›s›m, durak, y›ld›z.
nihayetsiz:
sonsuz.
rab›ta:
ba¤.
servet:
varl›k, mal, mülk.
flüzuz etmek:
kural d›fl›na
ç›kmak.
tecelli:
görünme, yans›ma.
tefsir etmek:
aç›klama, yo-
rumlama.
teflhir:
sergileme.
teflkil:
meydana getirme.
umumî:
genel.
üslûp:
ifade tarz›.
velvele-i isti¤rap:
garip karfl›-
land›¤›n› ifade eden ba¤›rt›.
vezin:
fliirdeki ahenk ölçüsü.
226 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Amerika’da aynen bu vak›a olmufltur.
1...,216,217,218,219,220,221,222,223,224,225 227,228,229,230,231,232,233,234,235,236,...1482
Powered by FlippingBook