meflrep sahibine birisini verir. Nas›l ki, Yirmi Beflinci
Sözde beyan edildi¤i gibi, Sure-i ‹hlâs içinde otuz alt› Su-
re-i ‹hlâs miktar›nca, her biri zilecniha olan alt› cümlenin
terkibat›ndan müteflekkil bir hazine-i ilm-i tevhit bulunu-
yor ve tazammun ediyor.
Evet, nas›l ki, semada olan intizams›z y›ld›zlar›n sure-
ten adem-i intizam› cihetiyle, her bir y›ld›z kay›t alt›na
girmeyip, her birisi ekser y›ld›zlara bir nevi merkez ola-
rak daire-i muhitas›ndaki—birer birer—her bir y›ld›za
mevcudat beynindeki nispet-i hafiyeye iflaret olarak, bi-
rer hatt-› münasebet uzat›yor. Güya, her bir tek y›ld›z,
necm-i ayet gibi, umum y›ld›zlara bakar birer gözü, mü-
teveccih birer yüzü vard›r. ‹flte intizams›zl›k içinde kemal-i
intizam› gör, ibret al.
1
o
¬ n
d »/
¨ n
Ñ r
æn
j É n
en
h n
ô r
©u
°ûdG o
?É n
æ r
ª s
?n
Y É n
e n
h
’nin
bir s›rr›n› bil. Hem, ayet-i
o
¬n
d »p
¨ n
Ñ r
æ n
j É n
e n
h
s›rr›n› da bununla
anla ki: fiiirin fle’ni, küçük ve sönük hakikatleri büyük ve
parlak hayallerle süslendirip be¤endirmek ister. Hâlbuki,
Kur'ân’›n hakikatleri, o kadar büyük, âlî, parlak ve rev-
naktard›r ki, en büyük ve parlak hayal o hakikatlere nis-
pet edilse, gayet küçük ve sönük kal›r. Meselâ,
n
QÉn
¡s
ædG n
? r
« s
dG »p
°ûr
¨o
j
2
@ p
Öo
à`o
µ r
?p
d u
?p
éu
°ùdG u
»n
£n
c n
ABÉ n
ª s
°ùdG …p
ƒ r
£n
f n
?r
ƒn
j
l
™«/
ªn
L r
ºo
gGn
Pp
Én
a k
In
óp
MGn
h k
án
ër
«°n
U s
’p
G r
ân
fÉn
c r
¿p
G
3
@ Ék
ã«/
ãn
M o
¬o
Ñ o
? r
£n
j
4
@ n
¿ho
ôn
°†r
ëo
e Én
æ r
jn
ón
d
gibi hadsiz hakikatleri buna flahittir.
SÖZLER | 227
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
adem-i intizam:
düzensizlik, dü-
zenin yoklu¤u.
âlî:
yüce, yüksek.
beynindeki:
aras›ndaki.
cihet:
yön.
daire-i muhita:
kuflat›c›, genifl
daire.
ekserî:
genellikle
güya:
sanki, sözde.
hadsiz:
say›s›z.
hakikat:
gerçek.
hatt-› münasebet:
ba¤lant› hatt›,
ilgi ba¤›.
hazine-i ilm-i tevhit:
Allah’›n bir-
li¤ini ve tek oluflunu gösteren
ilim hazinesi.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
intizams›zl›k:
düzensizlik.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
meflrep:
manevî haz ve feyiz al›-
nan yol, usul.
mevcudat:
varl›klar.
miktar:
kadar, kemiyet.
müteflekkil:
meydana gelen,
oluflmufl.
müteveccih:
yönelen.
necm-i ayet:
ayet y›ld›z›.
nispet edilmek:
ba¤lanmak.
nispet-i hafiye:
gizli ba¤.
revnaktar:
göz al›c› parlakl›k ve
güzellikte olan.
sema:
gökyüzü, gök.
Sure-i ‹hlâs:
‹hlâs Suresi.
sureten:
flekil olarak.
fle’n:
icap, gerek.
tazammun:
içine alma, içerme.
terkibat:
terkipler.
zilecniha:
çok yönlü.
1.
Biz Peygambere fliir ö¤retmedik; bu ona yaraflmaz da. (Yâsin Suresi: 69.)
2.
O gün semay›, kitap sayfalar›n› dürer gibi düreriz. (Enbiya Suresi: 104.)
3.
O, gündüzü, pefli s›ra kovalayan gece ile örter.(A’raf Suresi: 54.)
4.
‹flte, tek bir sesledir ki, hepsi birden toplan›p huzurumuza getirilirler. (Yâsin Suresi: 53.)