Kur'ân- Mu'cizülbeyann en yüksek bir derece-i i'caz-
na bakmak istersen, flu temsil dürbünüyle bak. fiöyle ki:
Gayet yüksek ve garip ve gayetle yaylmfl acip bir
a¤aç farz edelim ki, o a¤aç, bir perde-i gayp altnda, bir
tabaka-i mesturiyet içinde saklanmfl. Malûmdur ki, bir
a¤acn, insann azalar gibi, onun dallar, meyveleri, yap-
raklar, çiçekleri gibi bütün uzuvlar arasnda bir münase-
bet, bir tenasüp, bir muvazenet lâzmdr. Her bir cüzü,
o a¤acn mahiyetine göre bir flekil alr; bir suret verilir. fl-
te, hiç görünmeyen (ve hâlen görünmüyor) o a¤aca dair
biri çksa, bir perde üstünde onun her bir azasna muka-
bil birer resim çekse, birer hudut çizse, daldan meyveye,
meyveden yapra¤a, bir tenasüple, bir suret tersim etse
ve birbirinden nihayetsiz uzak mebde ve müntehasnn
ortasnda uzuvlarnn ayn flekil ve suretini gösterecek
muvafk tersimatla doldursa, elbette flüphe kalmaz ki, o
ressam, o gaybî a¤ac, gaybaflina nazaryla görür, ihata
eder; sonra tasvir eder.
Aynen onun gibi, Kur'ân- Mu'cizülbeyann dahi haki-
kat-i mümkinata dairki, o hakikat, dünyann iptidasn-
dan tut, tâ ahiretin en nihayetine kadar uzanmfl ve ferfl-
ten arfla ve zerreden flemse kadar yaylmfl olan flecere-i
hilkatin hakikatine dairbeyanat- Furkaniyesi, o kadar
tenasübü muhafaza etmifl ve her bir uzva ve meyveye lâ-
yk birer suret vermifltir ki, bütün muhakkikler, nihayet-i
tahkikinde, Kur'ânn tasvirine Maflaallah, bârekâllah!
deyip, Tlsm- kâinat ve muamma-i hilkati keflif ve fet-
heden yalnz sensin, ey Kur'ân- Hakîm! demifller.
SÖZLER | 229
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
gayetle:
çok, çokça.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i mümkinat:
yaratlanla-
rn, var edilenlerin gerçe¤i.
hudut:
snr.
ihata:
kuflatma.
iptida:
bafllangç.
keflif:
gizli bir fleyi bulup meyda-
na çkarma.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve su-
resinde saysz hikmet ve fayda-
lar bulunan Kurân.
Kurân- Mucizülbeyan:
açkla-
malaryla akllar benzerini yap-
maktan âciz brakan Kurân- Ke-
rîm.
mahiyet:
sonuç.
malûm:
bilinen.
maflaallah:
Allahn istedi¤i olur.
Ne güzel, Allah nazardan sakla-
sn! manasyla hayret ve mem-
nunluk anlatr.
mebde:
bafllama, bafllangç.
muamma-i hilkat:
yaratlfltaki
sr ve gizlilikler.
muhafaza:
koruma.
muhakkik:
gerçe¤i arafltran.
mukabil:
karfllk.
muvafk:
uygun.
muvazenet:
dengelilik.
münasebet:
uygunluk.
münteha:
son, nihayet.
nazaryla:
bakflyla.
nihayet:
son, uç.
nihayet-i tahkik:
arafltrma so-
nucu, arafltrmann sonunda.
nihayetsiz:
sonsuz.
perde-i gayp:
bilinmezlik perdesi,
kâinat.
ressam:
resim yapan.
suret:
biçim, resim.
flecere-i hilkat:
yaratlfl a¤ac.
flems:
günefl.
tabaka-i mesturiyet:
gizlilik ta-
bakas.
tasvir:
ifade tarzlaryla anlatma,
resmini yapma.
temsil:
kyaslayarak benzetme.
tenasüp:
uyma, uygunluk.
tersim:
resmini çizme.
tersimat:
resmetmeler.
tlsm- kâinat:
kâinatn tlsm,
evrenin gizli srr.
uzuv:
organ.
zerre:
en küçük parça.
acip:
hayret veren, hayrette
brakan.
arfl:
gö¤ün en yüksek kat.
aza:
organ, organlar.
bârekâllah:
Allah mübarek
etsin.
beyanat- Furkaniye:
hak ile
batl birbirinden ayran
Kurânn açklamalar.
cüz:
parça.
derece-i icaz:
mucizelik de-
recesi.
ferfl:
yeryüzü.
fetih:
açma.
garip:
tuhaf, flafllacak.
gaybaflina:
gayptan haberi
olan.
gaybî:
görünmeyen.