Sözler - page 229

Kur'ân-› Mu'cizülbeyan’›n en yüksek bir derece-i i'caz›-
na bakmak istersen, flu temsil dürbünüyle bak. fiöyle ki:
Gayet yüksek ve garip ve gayetle yay›lm›fl acip bir
a¤aç farz edelim ki, o a¤aç, bir perde-i gayp alt›nda, bir
tabaka-i mesturiyet içinde saklanm›fl. Malûmdur ki, bir
a¤ac›n, insan›n azalar› gibi, onun dallar›, meyveleri, yap-
raklar›, çiçekleri gibi bütün uzuvlar› aras›nda bir münase-
bet, bir tenasüp, bir muvazenet lâz›md›r. Her bir cüz’ü,
o a¤ac›n mahiyetine göre bir flekil al›r; bir suret verilir. ‹fl-
te, hiç görünmeyen (ve hâlen görünmüyor) o a¤aca dair
biri ç›ksa, bir perde üstünde onun her bir azas›na muka-
bil birer resim çekse, birer hudut çizse, daldan meyveye,
meyveden yapra¤a, bir tenasüple, bir suret tersim etse
ve birbirinden nihayetsiz uzak mebde ve müntehas›n›n
ortas›nda uzuvlar›n›n ayn› flekil ve suretini gösterecek
muvaf›k tersimatla doldursa, elbette flüphe kalmaz ki, o
ressam, o gaybî a¤ac›, gaybaflina nazar›yla görür, ihata
eder; sonra tasvir eder.
Aynen onun gibi, Kur'ân-› Mu'cizülbeyan’›n dahi haki-
kat-i mümkinata dair—ki, o hakikat, dünyan›n iptidas›n-
dan tut, tâ ahiretin en nihayetine kadar uzanm›fl ve ferfl-
ten arfla ve zerreden flemse kadar yay›lm›fl olan flecere-i
hilkatin hakikatine dair—beyanat-› Furkaniyesi, o kadar
tenasübü muhafaza etmifl ve her bir uzva ve meyveye lâ-
y›k birer suret vermifltir ki, bütün muhakkikler, nihayet-i
tahkikinde, Kur'ân’›n tasvirine “Maflaallah, bârekâllah!”
deyip, “T›ls›m-› kâinat› ve muamma-i hilkati keflif ve fet-
heden yaln›z sensin, ey Kur'ân-› Hakîm!” demifller.
SÖZLER | 229
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
gayetle:
çok, çokça.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i mümkinat:
yarat›lanla-
r›n, var edilenlerin gerçe¤i.
hudut:
s›n›r.
ihata:
kuflatma.
iptida:
bafllangݍ.
keflif:
gizli bir fleyi bulup meyda-
na ç›karma.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
mahiyet:
sonuç.
malûm:
bilinen.
maflaallah:
“Allah’›n istedi¤i olur.
Ne güzel, Allah nazardan sakla-
s›n!” manas›yla hayret ve mem-
nunluk anlat›r.
mebde:
bafllama, bafllangݍ.
muamma-i hilkat:
yarat›l›fltaki
s›r ve gizlilikler.
muhafaza:
koruma.
muhakkik:
gerçe¤i araflt›ran.
mukabil:
karfl›l›k.
muvaf›k:
uygun.
muvazenet:
dengelilik.
münasebet:
uygunluk.
münteha:
son, nihayet.
nazar›yla:
bak›fl›yla.
nihayet:
son, uç.
nihayet-i tahkik:
araflt›rma so-
nucu, araflt›rman›n sonunda.
nihayetsiz:
sonsuz.
perde-i gayp:
bilinmezlik perdesi,
kâinat.
ressam:
resim yapan.
suret:
biçim, resim.
flecere-i hilkat:
yarat›l›fl a¤ac›.
flems:
günefl.
tabaka-i mesturiyet:
gizlilik ta-
bakas›.
tasvir:
ifade tarzlar›yla anlatma,
resmini yapma.
temsil:
k›yaslayarak benzetme.
tenasüp:
uyma, uygunluk.
tersim:
resmini çizme.
tersimat:
resmetmeler.
t›ls›m-› kâinat:
kâinat›n t›ls›m›,
evrenin gizli s›rr›.
uzuv:
organ.
zerre:
en küçük parça.
acip:
hayret veren, hayrette
b›rakan.
arfl:
gö¤ün en yüksek kat›.
aza:
organ, organlar.
bârekâllah:
Allah mübarek
etsin.
beyanat-› Furkaniye:
hak ile
bat›l› birbirinden ay›ran
Kur’ân’›n aç›klamalar›.
cüz:
parça.
derece-i i’caz:
mu’cizelik de-
recesi.
ferfl:
yeryüzü.
fetih:
açma.
garip:
tuhaf, flafl›lacak.
gaybaflina:
gayptan haberi
olan.
gaybî:
görünmeyen.
1...,219,220,221,222,223,224,225,226,227,228 230,231,232,233,234,235,236,237,238,239,...1482
Powered by FlippingBook