Sözler - page 235

Cennet hükmüne geçti¤i hâlde, o zevk ve lezzet-i azîme-
yi terk edip, gençlik saikas›yla, o hadsiz elemler ile âlûde
zehirli bir bala benzeyen sefihâne ve heveskârâne mu-
vakkat bir lezzet-i gayrimeflruay› ihtiyar eden, hayvandan
yüz derece afla¤› düfler. Ecnebi dinsizleri gibi de olamaz.
Çünkü onlar Peygamberi inkâr etseler, di¤erlerini tan›ya-
bilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah’› tan›yabilirler.
Allah’› bilmeseler de kemalâta medar olacak baz› güzel
hasletler bulunabilir. Fakat bir Müslüman, hem enbiyay›,
hem Rabbini, hem bütün kemalât› Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâm vas›tas›yla biliyor. Onun terbiye-
sini b›rakan ve zincirinden ç›kan, daha hiçbir peygambe-
ri (a.s.) tan›maz. Ve Allah’› da tan›maz ve ruhunda, ke-
malât› muhafaza edecek hiçbir esasat› bilemez. Çünkü,
peygamberlerin en ahiri ve en büyükleri ve dini ve dave-
ti umum nev-i beflere bakt›¤› için ve mu'cizatça ve dince
umuma faik ve bütün nev-i beflere bütün hakaikte üstat-
l›k edip, on dört as›rda, parlak bir surette ispat eden ve
nev-i beflerin medar-› iftihar› bir zat›n terbiye-i esasiyele-
rini ve usul-ü dinini terk eden, elbette hiçbir cihette bir
nur, bir kemal bulamaz; sukut-u mutlaka mahkûmdur.
‹flte ey hayat-› dünyeviyenin zevkine müptelâ ve endi-
fle-i istikbal ile istikbalini ve hayat›n› temin için çabalayan
bîçareler! Dünyan›n lezzetini, zevkini, saadetini, rahat›n›
isterseniz, meflru dairedeki keyfe iktifa ediniz; o, keyfini-
ze kâfidir. Haricinde ve gayrimeflru dairedeki bir lezzetin
içinde bin elem oldu¤unu sab›k beyanatta elbette anlad›-
n›z. E¤er mazi, yani geçmifl zaman›n hâdisat›n› sinema
SÖZLER | 235
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
heveskârâne:
hevesine, gelip ge-
çici istek ve arzular›na düflkün bir
flekilde.
hükmüne:
yerine.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
iktifa:
yeterli bulma.
inkâr:
reddetme, inanmama.
ispat:
delil, kan›t.
istikbal:
gelecek zaman, .
kâfi:
yeter.
kemal:
olgunluk.
kemalât:
iyilikler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
keyif:
arzu, heves, istek.
lezzet:
zevk, haz, keyif.
lezzet-i azîme:
büyük lezzet.
lezzet-i gayrimeflrua:
dinen he-
lâl olmayan, yasaklanm›fl lezzet.
mahkûm:
hükümlü, mecbur.
mazi:
geçmifl zaman.
medar:
sebep, vesile.
medar-› iftihar:
övünme sebebi.
meflru:
fleriata uygun, hakl›.
mu’cizatça:
mu’cizeler aç›s›ndan.
muhafaza:
koruma.
Muhammed-i Arabî:
Araplar›n
içinden ç›kan Peygamberimiz Hz.
Muhammed.
muvakkat:
geçici.
müptelâ:
tutkun.
nev-i befler:
insan soyu, insanlar,
insan türü.
Rab:
besleyen, yetifltiren, verdi¤i
nimetlerle mahlûkat› ›slah ve ter-
biye eden Allah.
saadet:
mutluluk.
sab›k:
geçen.
saika:
sevk eden, yönlendiren.
sefihâne:
yasak zevk ve e¤lence-
lere düflkün bir flekilde, beyinsiz-
ce.
sukut-u mutlak:
tam alçal›fl, tam
düflüfl.
temin:
elde etme.
terbiye:
e¤itme, yol gösterme.
terbiye-i esasiye:
temel terbiye.
terk etmek:
b›rakmak, vazgeç-
mek.
umum:
bütün, genel.
usul-ü din:
dinin temelleri.
üstat:
muallim, usta.
vas›tas›yla:
arac›l›¤›yla.
vesselâm:
son söz budur.
zevk ve lezzet-i azîme:
büyük
tad ve lezzet.
zevk:
e¤lenme, safa, tatma, lez-
zet alma.
ahir:
son.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
âlûde:
birlikte, bulaflm›fl, ka-
r›flm›fl.
beyanat:
aç›klamalar.
bîçare:
çaresiz.
cihet:
yön.
ecnebi:
yabanc›.
elem:
ac›.
enbiya:
peygamberler.
endifle-i istikbal:
gelecek
kayg›s›.
esasat:
esaslar, temeller.
faik:
üstün.
gayrimeflru:
dine ayk›r›, ka-
nunsuz.
hâdisat:
hâdiseler, .
hakaik:
gerçekler, do¤rular.
hariç:
d›fl.
haslet:
güzel huy, iyi özellik.
hayat-› dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
1...,225,226,227,228,229,230,231,232,233,234 236,237,238,239,240,241,242,243,244,245,...1482
Powered by FlippingBook