Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, bafln kesmek
için gelebiliyor; ve genç ihtiyar fark yoktur. Elbette, da-
ima, gözü önünde öyle büyük dehfletli bir mesele karfl-
snda, bîçare insan, o idam- ebedî, o dipsiz, nihayetsiz
haps-i münferitten kurtulmak çaresini aramak ve kabir
kapsn bir âlem-i bâkîye, bir saadet-i ebediyeye ve
âlem-i nura açlan bir kapya kendi hakknda çevirmek
hâdisesi, o insann dünya kadar büyük bir meselesidir.
Bu kat'î hakikat, bu üç yol ile bulundu¤unda ve bu üç
yolun da mezkûr üç hakikat ile olaca¤n ihbar eden yüz
yirmi dört bin muhbir-i sadk,
1
ellerinde niflane-i tasdik
olan mu'cizeler bulunan enbiyalar ve o enbiyalarn haber
verdikleri ayn haberleri, keflif ve zevk ve fluhut ile tasdik
eden ve imza basan yüz yirmi dört milyon evliyann ayn
hakikate flahadetleri ve haddühesaba gelmeyen muhak-
kiklerin kat'î delilleriyleo enbiya ve evliyann verdikleri
ayn haberleriaklen, ilmelyakîn derecesinde
(HAfiYE)
is-
pat ettikleri; ve yüzde doksan dokuz ihtimal-i kat'î ile,
dam ve zindan- ebedîden kurtulmak ve o yolu saa-
det-i ebediyeye çevirmek, yalnz iman ve itaat iledir
di-
ye ittifaken haber veriyorlar.
Acaba yüzde bir ihtimal-i helâket bulunan bir tehlike
yolunda gitmemek için bir tek muhbirin sözü nazara aln-
sa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamn,
endifle-i helâketten gelen elem-i manevî, onun yemek
ifltihasn kaçrd¤ hâlde; böyle yüz binler sadk ve
SÖZLER | 233
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
enbiya:
peygamberler.
endifle-i helâket:
yok olma kay-
gs.
evliya:
velîler, ulular, Allah dost-
lar.
haddühesap:
snr ve say.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek.
haps-i münferit:
tek baflna ha-
pis.
hafliye:
dipnot.
idam:
yok etme.
idam- ebedî:
dirilmemek üzere
yok etme.
ihbar:
haber verme.
ihtimal-i helâket:
yok olma ihti-
mali.
ihtimal-i katî:
kesin olabilirlik.
ilmelyakîn:
kesin bilgiye dayana-
rak, kuflkuya yer brakmayacak
biçimde ö¤renme.
iman:
inanç.
ifltiha:
açlk, ifltah.
itaat:
boyun e¤me.
ittifaken:
birlik hâlinde, birlefle-
rek.
kabir:
mezar.
katî:
kesin, flüphesiz.
keflif:
açma, meydana çkarma.
mezkûr:
ad geçen.
mucize:
ola¤anüstü hâl ve hare-
ketler.
muhakkik:
gerçe¤i arafltran, ger-
çe¤i arafltrp bulan âlimler.
muhbir:
haber veren.
muhbir-i sadk:
do¤ru sözlü ha-
ber verici, peygamber.
nazar:
dikkat.
niflane-i tasdik:
do¤rulayc ni-
flan, alâmet.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk, sonu olmayan mutluluk.
sadk:
do¤ru.
flahadet:
flahit olma, flahitlik.
fluhut:
kalp gözüyle görme, gözle
tanklk.
tasdik:
do¤rulu¤unu kabul etme
zevk:
manevî âlemlerde iman
hakikatlerinin hazzna eriflme.
zindan- ebedî:
sonsuz hapis.
âlem-i bâkî:
sonsuz olan ahi-
ret âlemi.
âlem-i nur:
nur âlemi.
bîçare:
çaresiz.
dehflet:
korku, korkma, ürk-
me.
delil:
ispatlayc, kant.
ecel:
ölüm vakti.
elem-i manevî:
manevî ac.
1.
Yüz yirmi dört bin enbiya oldu¤u hakknda bkz. Hâkim,
Müstedrek
, 2:652; bni Sa'd,
Taba-
katü'l-Kübra
, 1:32; bni Hibban,
Sahih
, 2:77;
Müsned
, 5:265-266; Taberanî,
Mu'cemü'l-Kebir
,
8:217; Veliyyüddin Tebrizî,
Miflkâtü'l-Mesabih
, 3:122.
HAfiYE:
Onlardan birisi Risale-i Nurdur; meydandadr.