2
o
¬o
JÉ n
c
n
ô n
H n
h $G o
á n
ª r
M n
Q n
h r
º o
µ
r
« n
? n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
1
@ o
¬n
fÉ n
ër
Ñ
°o
S
p
¬ p
ª° r
SÉ p
H
Aziz, s›dd›k kardefllerim,
Hapis musibetine düflenlere ve onlara merhametkârâ-
ne sadakatle hariçten gelen erzaklar›na nezaret ve yar-
d›m edenlere kuvvetli bir teselliyi Üç Noktada beyan ede-
ce¤im.
•
B
‹R‹NC‹
N
OKTA
: Hapiste geçen ömür günleri, her bir
gün, on gün kadar bir ibadet kazand›rabilir. Ve fânî saat-
leri, meyveleri cihetiyle, manen bâkî saatlere çevirebilir.
Ve befl on sene ceza ile, milyonlar sene haps-i ebedîden
kurtulmaya vesile olabilir.
3
‹flte ehl-i iman için bu pek büyük ve çok k›ymettar ka-
zanç flart›, farz namaz›n› k›lmak ve hapse sebebiyet ve-
ren günahlardan tevbe etmek ve sab›r içinde flükretmek-
tir. Zaten hapis, çok günahlara mânidir, meydan vermi-
yor.
•
‹
K‹NC‹
N
OKTA
: Zeval-i lezzet elem oldu¤u gibi, zeval-i
elem dahi lezzettir. Evet, herkes geçmifl lezzetli, safal›
günlerini düflünse, teessüf ve tahassür elem-i manevîsini
hissedip “Eyvah” der. Ve geçmifl musibetli, elemli günle-
rini tahattur etse, zevalinden bir manevî lezzet hisseder
ki, “Elhamdülillâh, flükür, o belâ sevab›n› b›rakt›, gitti”
der, ferahla teneffüs eder.
Demek, bir saat muvakkat elem, ruhta bir manevî lez-
zet b›rak›r ve lezzetli saat, bilâkis, elem b›rak›r.
SÖZLER | 245
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
aziz:
yüce.
bâkî:
ölümsüz, devaml›.
belâ:
musibet, gam, keder, s›k›n-
t›.
beyan:
aç›klama.
bilâkis:
aksine.
ehl-i iman:
inananlar.
elem:
üzüntü, ac›.
elem-i manevî:
ruhun çekti¤i s›-
k›nt›.
erzak:
yiyecek, içecek.
eyvah:
yaz›k, heyhat!
fânî:
ölümlü, geçici.
ferah:
gönül rahatl›¤›.
günah:
Allah’›n emirlerine ayk›r›
davran›fl, uygunsuz fiil.
hapis:
cezaevi, cezaevine girme.
haps-i ebedî:
sonsuza dek kal›-
nacak hapis.
hariç:
d›flar›.
his:
duygu.
k›ymettar:
k›ymetli.
lezzet:
zevk, haz, keyif.
manen:
manevî olarak.
manevî:
manaya ait.
mâni:
engel olan.
merhametkârâne:
merhametli
bir flekilde.
musibet:
belâ, felâket, dert, s›k›n-
t›.
muvakkat:
geçici.
nezaret:
gözetme.
sab›r:
dayanma, katlanma.
sadakat:
ba¤l›l›k, do¤ruluk.
safa:
nefle, zevk, e¤lence.
sebebiyet:
sebep olma.
sevap:
mükâfat, ödül.
s›dd›k:
çok do¤ru.
flükür:
görülen bir iyili¤e karfl›l›k
hoflnutluk, memnunluk.
tahassür:
hasret, özlem.
tahattur:
hat›rlama.
teessüf:
üzülme, eseflenme.
teneffüs:
nefes alma.
tenzih:
kusur kondurmama.
teselli:
avutma, rahatlatma.
tevbe:
bir daha yapmamak üzere
Allah’a söz vermek.
vesile:
bahane, sebep.
zeval:
sona erme, yok olma.
zeval-i elem:
s›k›nt›n›n sona er-
mesi.
zeval-i lezzet:
lezzetin sona er-
mesi.
1.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.
2.
Allah’›n selâm›, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
3.
Dünyevî cezalar›n günahlar›n kefareti oldu¤u hakk›nda bkz.
Buharî
, ‹man: 11, Ahkâm: 49,
Hudud: 8;
Müslim
, Hudud: 41;
Tirmizî
, Hudud: 12, Neseî, Bey'a: 9, 17;
‹bni Mâce
, Hudud: 33;
Da-
rimî
, Siyer: 16;
Müsned
, 1:159, 5:214, 215, 314, 320.