Sözler - page 246

Madem hakikat budur; ve madem geçmifl musibet
saatleri, elemleriyle beraber madum ve yok olmufl; ve
gelecek belâ günleri, flimdi madum ve yoktur; ve yoktan
elem yok ve madumdan elem gelmez; meselâ birkaç gün
sonra aç ve susuz olmak ihtimalinden, bugün o niyetle
mütemadiyen ekmek yese ve su içse, ne derece diva-
neliktir; aynen öyle de, geçmifl ve gelecek elemli saatle-
ri—ki, hiç ve madum ve yok olmufllar—flimdi düflünüp
sab›rs›zl›k göstermek ve kusurlu nefsini b›rak›p Allah’tan
flekva etmek gibi, “Of, of!” etmek, divaneliktir.
E¤er sa¤a sola, yani geçmifl ve geleceklere sab›r kuv-
vetini da¤›tmazsa ve haz›r saate ve güne karfl› tutsa, tam
kâfi gelir; s›k›nt›, ondan bire iner. Hatta, flekva olmas›n,
ben bu üçüncü medrese-i Yusufiyede, birkaç gün zarf›n-
da, hiç ömrümde görmedi¤im maddî ve manevî s›k›nt›l›,
hastal›kl› musibetimde, hususan Nurun hizmetinden
mahrumiyetimden gelen me’yusiyet ve kalbî ve ruhî s›-
k›nt›lar beni ezdi¤i s›rada, inayet-i ‹lâhiye bu mezkûr ha-
kikati gösterdi. Ben de s›k›nt›l› hastal›¤›mdan ve hapsim-
den raz› oldum. Çünkü, “Benim gibi kabir kap›s›nda bir
bîçareye, gafletle geçebilir bir saatini on adet ibadet sa-
atleri yapmak, büyük kârd›r” diye flükreyledim.
•
Ü
ÇÜNCÜ
N
OKTA
: Mahpuslara flefkatkârâne hizmetle
yard›m etmek ve muhtaç olduklar› r›z›klar›n› ellerine ver-
mek ve manevî yaralar›na tesellilerle merhem sürmekte,
az bir amel ile büyük bir kazanç var. Ve d›flar›dan gelen
yemeklerini onlara vermek, ayn› o yemek kadar, o
gardiyan ve gardiyan ile beraber, dahilde ve hariçte
amel:
ifl, fiil, eylem.
belâ:
musibet, s›k›nt›.
bîçare:
çaresiz, zavall›.
dahil:
içeri, iç.
divane:
deli.
divanelik:
delilik.
elem:
üzüntü, ac›.
gaflet:
umursamazl›k.
gardiyan:
muhaf›z.
hakikat:
gerçek.
hariç:
d›flar›, d›fl.
haz›r:
flu an, flimdiki zaman.
hususan:
özellikle.
ibadet:
kulluk görevi.
ihtimal:
olabilirlik.
inayet-i ‹lâhiye:
Allah’›n yard›m›.
kabir:
mezar.
kâfi:
yeterli.
kalbî:
kalbe ait.
maddî:
maddeye ait.
madem:
de¤il mi ki.
madum:
yok olan, bulunmayan.
mahpus:
tutuklu.
mahrumiyet:
yoksunluk.
manevî:
manaya ait.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
medrese-i Yusufiye:
Hz. Yu-
suf’un iftira, haks›zl›k ve zulüm ile
hapiste kalmas›ndan kinaye ola-
rak iman ve Kur’ân’a hizmetinden
dolay› tevkif edilenlerin hapsedil-
di¤i yer manas›nda; hapishane.
merhem:
ilâç.
mezkûr:
ad› geçen.
muhtaç:
ihtiyac› olan.
musibet:
belâ, s›k›nt›, dert.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak.
r›z›k:
yiyecek, içecek fleyler,
az›k.
ruhî:
ruhla ilgili.
sab›r:
dayanma, katlanma.
flefkatkârâne:
flefkatli bir fle-
kilde.
flekva:
flikâyet, yak›nma.
flükür:
görülen bir iyili¤e kar-
fl›l›k hoflnutluk, memnunluk.
teselli:
avutma.
246 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
1...,236,237,238,239,240,241,242,243,244,245 247,248,249,250,251,252,253,254,255,256,...1482
Powered by FlippingBook