Sözler - page 262

‹flte, ben
1
n
ƒ o
g s
’ p
G n
¬
n
d p
G n
B’
ve
2
*G n
ƒ o
g r
?o
b
’daki hareket-i fikri-
ye ile seyahatimde hava âlemini temafla ve o unsurun sa-
hifesini mütalâa ederken, bu mücmel hakikati tam vaz›h
ve mufassal, aynelyakîn müflahede ettim ve
n
ƒ o
g
’nin lâf-
z›nda, havas›nda böyle parlak bir bürhan ve bir lem'a-i
vahidiyet bulundu¤u gibi, manas›nda ve iflaretinde gayet
nuranî bir cilve-i ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tev-
hit ve “
n
ƒ o
g
zamirinin mutlak ve müphem iflareti, hangi za-
ta bak›yor
?” iflaretine bir karine-i taayyün, o hüccette
bulunmas› içindir ki, hem Kur'ân-› Mu'cizülbeyan, hem
ehl-i zikir, makam-› tevhitte bu kudsî kelimeyi çok tekrar
ederler diye ilmelyakîn ile bildim.
Evet, meselâ, bir nokta beyaz k⤛tta, iki üç nokta ko-
nulsa, kar›flt›¤›; ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri bera-
ber yapmas›yla flafl›raca¤›; ve bir küçük zîhayata çok
yükler yüklenmesiyle, alt›nda ezildi¤i; ve bir lisan ve bir
kulak, ayn› anda müteaddit kelimelerin beraber ç›kmas›
ve girmesi intizam›n› bozup, kar›flaca¤› hâlde, aynelya-
kîn gördüm ki,
n
ƒ o
g
’nin anahtar› ile ve pusulas›yla fikren
seyahat etti¤im hava unsurunda, her bir parças›, hatta
her bir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, ke-
limeler konuldu¤u veya konulabilece¤i hâlde, kar›flmad›-
¤›n› ve intizam›n› bozmad›¤›n›; hem, ayr› ayr› pek çok
vazifeler yapt›¤› hâlde, hiç flafl›rmadan yap›ld›¤›n›; ve o
parçaya ve zerreye pek çok a¤›r yükler yüklendi¤i hâlde,
âlem:
kâinat, evren.
aynelyakîn:
gözle görürüyormufl
gibi inanma, bilme.
bürhan:
delil.
cilve-i ehadiyet:
tek ve bir olan
Allah’›n birli¤inin her bir fleyde te-
celli etmesi, görünmesi.
ehl-i zikir:
Allah’› ananlar.
fikren:
düflünerek, zihnen.
hakikat:
gerçek.
hareket-i fikriye:
fikrî hareket,
ak›l yürütme.
hüccet:
delil.
hüccet-i tevhit:
Allah’›n birli¤inin
delili.
ilmelyakîn:
bir fleyi ilim ve delil
ile kesin olarak bilme, bilgi düze-
yinde bir inanç.
intizam:
düzgünlük, düzenlilik.
karine-i taayyün:
belirtme iflare-
ti, ipucu, iz.
kudsî:
kutsal, kusur ve eksiklik-
ten yüce.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
lâf›z:
söz, kelime.
lem’a-i vahidiyet:
Allah’›n birli¤i-
nin par›lt›s›.
lisan:
dil.
makam-› tevhit:
tevhit makam›,
kalben Allah’›n birli¤inin hissedil-
di¤i hâl.
mufassal:
ayr›nt›l›, detayl›.
muhtelif:
çeflitli.
mutlak:
kay›ts›z, flarts›z.
mücmel:
özetlenmifl.
müphem:
örtülü, kapal›.
müflahede:
gözlem.
mütalâa:
etrafl›ca düflünme, in-
celeme.
müteaddit:
birden fazla.
nuranî:
ayd›nl›k, nurlu, ›fl›kl›.
seyahat:
yolculuk.
temafla:
bakma, seyretme.
unsur:
madde.
vaz›h:
aç›k, aflikâr.
zamir:
bir ismin yerini tutan
kelime.
zerre:
atom, molekül.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
1.
Ondan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi 163; Âl-i ‹mran Suresi: 2; v.d...)
2.
De ki: “O Allah’t›r. (‹hlâs Suresi: 1.)
262 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
1...,252,253,254,255,256,257,258,259,260,261 263,264,265,266,267,268,269,270,271,272,...1482
Powered by FlippingBook