gibi ayetlerin ifade ettikleri hakikat-i ulviyesine ki, Ka-
dîr-i Mutlak, o derece sühulet ve sür’atle ve mualecesiz
ve mübafleretsiz eflyay› halk eder ki, yaln›z s›rf bir emir
ile icat eder gibi görünüyor, fehmediliyor.
Hem o Sâni-i Kadîr, nihayet derecede masnuata karip
oldu¤u hâlde, masnuat nihayet derecede ondan baiddir.
Hem nihayetsiz kibriyas›yla beraber, gayet cüz’î ve ha-
kir umuru dahi, ehemmiyetle tanzim ve hüsnüsanattan
hariç b›rakm›yor.
‹flte bu hakikat-i Kur’âniyenin vücuduna, mevcudatta
meflhut sühulet-i mutlaka içinde intizam-› ekmel flahadet
etti¤i gibi, gelecek temsil dahi onun s›rr-› hikmetini gös-
terir.
Meselâ,
1
'
¤r
Yn
’r
G o
?n
ã n
Ÿr
G ! n
h
Sâni-i Zülcelâl’in Esma-i Hüs-
nas›ndan Nur isminin bir kesif âyinesi hükmünde olan
güneflin, emr-i Rabbanî ve teshir-i ‹lâhî ile mazhar oldu-
¤u vazifeler, flu hakikati fehme takrip eder. fiöyle ki:
Günefl, ulviyetiyle beraber, bütün fleffaf ve parlak fley-
lere nihayet derecede yak›n, belki onlar›n zatlar›ndan
onlara daha yak›n oldu¤u; cilvesiyle ve timsaliyle ve ta-
sarrufa benzer çok cihetlerle, onlar› müteessir etti¤i hâl-
de, o fleffaf fleyler ise, binler sene ondan uzakt›rlar. Onu
hiçbir vecihle müteessir edemezler; kurbiyet dava ede-
mezler.
Hem, o günefl, her fleffaf bir zerreye, hatta ziyas› ne-
reye girmifl ise orada hâz›r ve naz›r gibi oldu¤u, o zerre-
nin kabiliyet ve rengine göre güneflin aksi ve bir nevi
timsali görünmesiyle anlafl›l›r.
âyine:
ayna
aksi:
yans›mas›.
baid:
uzak.
Cebrail:
dört büyük melekten,
Cibril, vahiy mele¤i.
cihet:
yön.
cilve:
görünme, yans›ma.
cüz’î:
küçük.
ehemmiyet:
önem.
emr-i Rabbanî:
bütün varl›klar›
yarat›l›fl gayelerine göre terbiye
edip idaresi ve egemenli¤i alt›nda
tutan Allah’›n emri.
Esma-i Hüsna:
Cenab-› Allah’›n
en güzel isimleri.
fehim:
anlama, anlay›fl.
fehme takrip etmek:
bir mesele-
nin anlafl›lmas›n› kolaylaflt›rmak.
hakikat:
gerçek.
hakikat-› ulviye:
yüce ve yüksek
gerçek.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân haki-
kati.
hakir:
hor ve de¤ersiz.
halk:
yaratma.
hariç:
d›fl›nda.
hâz›r ve naz›r:
her fleyin yan›nda
bulunmas› ve görünmesi.
hüsnüsanat:
sanat güzelli¤i.
icat:
yoktan yaratma.
ifade etmek:
bildirmek, anlat-
mak.
intizam-› ekmel:
mükemmel dü-
zen.
kabiliyet:
yetenek.
Kadîr-i Mutlak:
her fleye gücü
yeten, s›n›rs›z güç ve kudret sa-
hibi olan Allah.
karip:
yak›n.
kesif:
yo¤un, kat›, saydam olma-
yan.
k›yamet:
dünyan›n ve kâinat›n
tahrip edilmesi.
kibriya:
büyüklük, ululuk.
kurbiyet:
yak›nl›k.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl varl›k-
lar.
mazhar olmak:
sahip olmak erifl-
mek.
meflhut:
görünen.
mevcudat:
varl›klar.
mualecesiz:
do¤rudan do¤ruya.
mübafleretsiz:
temas etmeden.
müteessir:
etkileme, etki alt›nda
b›rakma.
nevi:
çeflit.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
sonsuz.
Nur:
bütün varl›¤› ayd›nlatan, bü-
tün nurlar kendi nurunun zay›f
gölgesi olan ve her çeflit nuru ya-
ratan Allah.
Sâni-i Kadîr:
her fleye gücü yeten
ve her fleyi sanatl› yaratan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan ve her fleyi sanatla
yaratan, Allah.
s›rf:
sadece, yaln›zca.
s›rr-› hikmet:
hikmet s›rr›.
sühulet:
kolayl›k.
sühulet-i mutlaka:
kay›ts›z
flarts›z kolayl›k.
sür’at:
h›z.
flahadet:
flahitlik.
fleffaf:
bir taraf›ndan bak›ld›-
¤›nda di¤er taraf› da görülen,
saydam.
takrip:
yaklaflt›rma.
tanzim:
düzenleme.
tasarruf:
kullanma.
temsil:
misal, örnek.
teshir-i ‹lâhî:
Allah’›n boyun
e¤dirmesi, itaat ettirmesi.
timsal:
örnek, numune.
ulviyet:
yükseklik.
umur:
ifller.
vecih:
yön.
vücut:
varl›k.
1.
En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)
270 | SÖZLER
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ