‹K‹NC‹S‹:
Meselâ,
o
?Én
ær
«°n
ür
Mn
G m
Ar
?n
T s
?o
cn
h
1
@ m
Úp
Ño
e m
ÜÉn
à`p
c
p
‘
s
’p
G m
¢ùp
HÉn
j n
’n
h m
Ör
Wn
Q n
’n
h
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG p
‘
m
Is
Qn
P o
?Én
?r
ãp
e o
¬r
æn
Y o
Üo
õr
©n
j n
’
2
@ m
Ú/
Ñ o
e m
?Én
ep
G /
‘
3
@ m
Ú/
Ño
e m
ÜÉn
à`p
c /
‘
s
’p
G o
ôn
Ñr
cn
G n
B’n
h n
?p
d '
P r
øp
e o
ôn
¨°r
Un
G n
B’n
h
gibi ayetlerin ifade ettikleri ki, “
Bütün eflya, bütün ahva-
liyle, vücuda gelmeden ve geldikten sonra ve gittikten
sonra yaz›l›d›r ve yaz›l›r ve yaz›l›yor
” demek olan haki-
kat-i âliyesine kanaat getirmek için Nakkafl-› Zülcelâl,
rûy-i zeminin sahifesinde, her mevsimde, bahusus ba-
harda, de¤ifltirdi¤i nihayetsiz muntazam mahlûkat›n fih-
riste-i vücutlar›n›, tarihçe-i hayatlar›n›, desatir-i hareket-
lerini çekirdeklerinde, tohumlar›nda, köklerinde, manevî
bir surette derç ve muhafaza etti¤ini ve zevalden sonra
semerelerinde, aynen, kalem-i kaderiyle manevî bir tarz-
da, basit tohumcuklar›nda yazd›¤›n›, hatta her geçici ba-
harda, yafl kuru ne varsa, mahdut zerrecikler ve kemik-
ler hükmünde olan tohumlarda, ölmüfl odunlarda, ke-
mal-i intizam ile muhafaza etti¤ini nazar-› fluhuda göste-
riyoruz. Güya her bir bahar, bir tek çiçek gibi, gayet
muntazam ve mevzun olarak zeminin yüzüne bir Cemîl
ve Celîl’in eliyle tak›l›p kopar›l›yor, konup kald›r›l›yor.
Hakikat böyle iken, beflerin en acip bir dalâleti budur
ki, kader kaleminin sahifesi olan Levh-i Mahfuzun yaln›z
bir cilve-i aksi olarak, fihriste-i sanat-› Rabbaniye olup,
ehl-i gafletin lisan›nda tabiat denilen bu kitabet-i f›triyeyi,
SÖZLER | 267
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
acip:
ilginç, hayrette b›rakan.
ahval:
hâller, durumlar.
bahusus:
özellikle.
befler:
insan.
Celîl:
sonsuz büyüklük sahibi Al-
lah.
Cemîl:
sonsuz güzellik sahibi Al-
lah.
cilve-i akis:
yans›man›n görüntü-
sü.
dalâlet:
inançs›zl›k, sap›kl›k.
derç:
yerlefltirme.
desatir-i hareket:
hareket düs-
turlar›.
ehl-i gaflet:
dünyaya dal›p ahiret
gerçe¤inden uzak duranlar.
fihriste-i sanat-› Rabbaniye:
her
fleyi terbiye eden Allah’›n sanat
eserlerinin içeri¤inin ve örnekleri-
nin bulundu¤u özet liste.
fihriste-i vücut:
varl›k listesi,
DNA gibi...
gayet:
son derece
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek.
hakikat-› âliye:
yüce gerçek.
hükmünde:
gibi olan, yerinde.
Kader kalemi:
Allah’›n olacak hâ-
diseleri olmadan önce bilip yaz-
mas›.
kalem-i kader:
Allah’›n olacak
hâdiseleri olmadan önce bilip
yazmas›, takdir etmesi.
kanaat getirmek:
raz› olmak,
inanmak.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kitabet-i f›triye:
yarat›l›fla ait ya-
z›lar.
Levh-i Mahfuz:
Allah’›n ezelî il-
miyle bildi¤i kâinatta olmufl ve
olacak fleylerin yaz›l› oldu¤u lev-
ha.
mahdut:
s›n›rl›.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar.
manevî bir surette:
maddesel ol-
mayan bir flekilde.
manevî bir tarzda:
ilim fleklinde,
bilgi olarak.
mevzun:
ölçülü.
muhafaza etme:
koruma.
muntazam:
düzenli.
Nakkafl-› Zülcelâl:
her fleyi nak›fl-
l› ve süslü yaratan Celâl sahibi Al-
lah.
nazar-› fluhut:
tan›kl›k bak›fl›.
nihayetsiz:
sonsuz.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
semere:
meyve.
suret:
flekil, biçim.
tarihçe-i hayat:
hayat hikâyesi.
tarz:
biçim, flekil.
vücuda gelme:
var olma.
zemin:
yeryüzü.
zerrecik:
atom, en küçük madde
parças›.
zeval:
yok olma, geçip gitme.
1.
Yafl ve kuru ne varsa apaç›k bir kitapta yaz›lm›flt›r. (En’am Suresi: 59.)
2.
Biz her fleyi Levh-i Mahfuz’da tek tek yazd›k. (Yâsin Suresi: 12.)
3.
Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir fley Ondan uzak kalamaz; bundan küçük ve-
ya büyük ne varsa, hepsi apaç›k bir kitapta yaz›lm›flt›r. (Sebe Suresi: 3.)