BEfi‹NC‹S‹:
p
án
ª'
«p
? r
dG n
?r
ƒn
j o
¬o
à°n
†r
Ñn
b Ék
©«/
ªn
L ¢o
Vr
Qn
’r
G n
h /
?p
Qr
ón
b s
?n
M %G Gho
Qn
ón
b Én
en
h
1
/
¬p
æ«/
ªn
«`p
H l
äÉ s
jp
ƒ r
£n
e o
äGn
ƒ '
ª° s
ùdGn
h
’den tut tâ
2
/
¬p
Ñ r
?n
bn
h p
Ar
ô n
Ÿr
G n
ør
«n
H o
?ƒo
ën
j %G s
¿
n
G G=ƒo
ªn
?r
YGn
h
’ye kadar; hem
3
l
?«/
c
n
h m
Ar
?n
T u
? o
c
'
¤n
Yn
ƒo
gn
h m
Ar
?n
T u
? o
c
o
?p
dÉn
N *n
G
’den tut tâ
4
n
¿ƒo
æp
?r
©o
j Én
en
h n
¿h t
ôp
°ùo
j Én
e o
ºn
?r
©n
j
’e kadar; hem
5
¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª° s
ùdG n
?n
?n
N
’den tut tâ
6
n
¿ƒ o
?n
ªr
©n
J É n
e n
h r
ºo
µn
?n
?n
N
’e
kadar; hem
7
$Ép
H s
’p
G n
Is
ƒo
b n
’ *G n
ABÉ n
°TÉn
e
’den
tut
tâ
8
*G n
ABÉ n
°ûn
j r
¿n
G s
B’p
G n
¿o
D
hBÉ n
°ûn
J Én
en
h
’ya kadar hudud-u azamet-i ru-
bubiyeti ve kibriya-i ulûhiyeti tutmufl olan Ezel ve Ebed
Sultan›, “fiu âciz ve nihayetsiz zay›f ve nihayetsiz fakir ve
nihayetsiz muhtaç ve yaln›z cüz’î bir ihtiyar ile icada ka-
biliyeti olmayan zay›f bir kisp ile mücehhez benîâdeme
karfl› fledit flikâyat-› Kur’âniyesi ve azîm tehdidat› ve müt-
hifl vaitleri ne hikmete binaendir ve ne vecihle tevfik edi-
lir, ne suretle münasip düfler?” demek olan derin ve yük-
sek hakikate kanaat getirmek için, flu gelecek iki temsi-
le bak.
Birinci temsil:
Meselâ, flahane bir ba¤ var ki, niha-
yetsiz meyvedar ve çiçektar masnular içinde bulunuyor-
lar. Ona nezaret etmek için pek çok hademeler tayin
âciz:
güçsüz.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
azîm:
büyük.
benîâdem:
Âdemo¤ullar›, insan-
lar.
binaen:
-den dolay›, -den ötürü, -
için.
cüz’î:
küçük.
çiçektar:
çiçekli.
Ezel ve Ebed Sultan›:
varl›¤›n›n
bafllang›c› ve sonu olmayan kud-
ret ve hâkimiyet sahibi sultan, Al-
lah.
hademe:
hizmet eden.
hakikat:
gerçek.
hikmet:
amaç, sebep.
hudud-u azamet-i rububiyet:
Rububiyetin varl›klar üzerindeki
terbiye ve idare edicili¤inin ve
egemenli¤inin genifl s›n›rlar›.
icat:
yoktan yaratma.
ihtiyar:
seçme gücü, tercih, irade.
kabiliyet:
yetenek, beceri.
kanaat getirmek:
bir fleyin do¤-
rulu¤unu anlay›p inanmak, kabul
etmek.
kibriya-i ulûhiyet:
Allah’›n ortak
kabul etmeyen ilâhl›¤›n›n büyük-
lü¤ü.
kisb:
çal›flma.
kudret:
güç, kuvvet,
masnu:
sanatla yarat›lm›fl varl›k-
lar.
meyvedar:
meyveli.
muhtaç:
ihtiyaç içinde, gereksi-
nim duyan.
mücehhez:
donat›lm›fl.
münasip:
uygun, yerinde.
müthifl:
dehflet veren, korkunç.
nezaret:
bakma.
nihayetsiz:
say›lamayacak kadar
çok, sonsuz.
nur:
ayd›nl›k
suret:
flekil, tarz.
flahane:
mükemmel, çok güzel.
fledit:
fliddetli.
flikâyat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n fli-
kâyetleri.
takdir etmek:
bir fleyin miktar›n›
ve derecesini belirlemek.
tayin:
görevlendirme, atama.
tehdidat:
tehditler, gözda¤› ver-
meler.
temsil:
örnek, benzetme.
tevfik edilme:
uygun düflürülme.
vait:
iyili¤e sevk etmek veya kö-
tülükten vazgeçirmek için ileride
olacak hâdiseleri haber vererek
tehdit etme.
vecih:
yön, yan, taraf.
1.
Onlar Allah’›n kudret ve azametini hakk›yla bilemediler. Hâlbuki K›yamet Gününde yeryü-
zü bütünüyle Onun tasarrufundad›r; gökler de Onun kudretiyle dürülmüfltür. (Zümer Suresi:
67.)
2.
Bilin ki Allah, kiflinin kalbine ondan daha yak›nd›r. (Enfal Suresi: 24.)
3.
Allah her fleyin yarat›c›s›d›r. O her fley üzerinde hakk›yla görüp gözeticidir. (Zümer Suresi:
62.)
4.
Allah onlar›n gizlediklerini de bilir, a盤a vurduklar›n› da. (Bakara Suresi: 77.)
5.
Gökleri ve yeri yaratan Odur. (En’am Suresi: 73.)
6.
Sizi de, sizin yapt›klar›n›z› da yaratan Allah’t›r. (Saffat Suresi: 96.)
7.
Maflaallah, Allah dilemifl de yaratm›fl! Kuvvet ve kudret ancak Allah’›nd›r. (Kehf Suresi: 39.)
8.
Allah dilemedikçe siz hiçbir fleyi isteyemezsiniz. (‹nsan Suresi: 30.)
272 | SÖZLER
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ