Sözler - page 281

azaptan büyük ve daimî bir kazanc› kazand›ran bu zelze-
le, onlar hakk›nda, ayn› gazap içinde bir rahmettir.
Be fl i nc i s ua l :
Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm, ne-
den hususî hatalara hususî ceza vermeyip, koca bir un-
suru musallat eder. Bu hâl cemal-i rahmetine ve flümul-ü
kudretine nas›l muvaf›k düfler?
Elcevap:
Kadîr-i Zülcelâl, her bir unsura çok vazifeler
vermifl ve her bir vazifede çok neticeler verdiriyor. Bir
unsurun bir tek vazifesinde, bir tek neticesi çirkin ve fler
ve musibet olsa da, sair güzel neticeler, bu neticeyi de
güzel hükmüne getirir. E¤er, bu tek çirkin netice vücuda
gelmemek için, insana karfl› hiddete gelmifl o unsur, o
vazifeden menedilse; o vakit o güzel neticeler adedince
hay›rlar terk edilir ve lüzumlu bir hayr› yapmamak, fler
olmas› haysiyetiyle, o hay›rlar adedince flerler yap›l›r. Tâ
bir tek fler gelmesin gibi; gayet çirkin ve hilâf-› hikmet ve
hilâf-› hakikat bir kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat
kusurdan münezzehtirler. Madem bir k›s›m hatalar, un-
surlar› ve arz› hiddete getirecek derecede bir flümullü is-
yand›r ve çok mahlûkat›n hukukuna bir tahkirli tecavüz-
dür. Elbette o cinayetin fevkalâde çirkinli¤ini göstermek
için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde “Onlar› terbiye
et” diye emir verilmesi ayn-› hikmettir ve adalettir ve
mazlumlara ayn-› rahmettir.
A l t › nc › s ua l :
Zelzele, küre-i arz›n içinde ink›lâbat-›
madeniyenin neticesi oldu¤unu ehl-i gaflet iflaa edip,
âdeta tesadüfî ve tabiî ve maksats›z bir hâdise nazar›yla
bakarlar. Bu hâdisenin manevî esbab›n› ve neticelerini
SÖZLER | 281
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
hakikat:
gerçek.
Hakîm:
her fleyi bir maksatla, uy-
gun flekilde ve hikmetle yaratan,
hikmet sahibi Allah.
hâl:
durum.
hata:
eksik, kusur, günah,
hay›r:
iyilik, güzellik.
haysiyet:
itibar.
hiddet:
öfke, k›zg›nl›k.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal› ve tam ye-
rinde olmas›.
hilâf-› hakikat:
gerçe¤e ayk›r›.
hilâf-› hikmet:
hikmete z›t.
hukuk:
haklar.
hususî:
özel, flahsî.
hüküm:
durum.
ink›lâbat-› madeniye:
madenle-
rin de¤iflmesi.
isyan:
bafl kald›rma.
iflaa:
haber yayma, herkese du-
yurma.
Kadîr:
Kudret sahibi olan ve her
fleye gücü yeten Allah.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kudret:
güç, kuvvet.
kusur:
yanl›fl. eksiklik.
külli vazife:
çok yönlü vazife.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar, varl›klar.
maksats›z:
amaçs›z.
manevî:
madde d›fl›, içe ait.
mazlum:
zulme u¤ram›fl.
menetme:
engelleme, yasakla-
ma.
musallat etmek:
rahats›z ettir-
mek, bafl›na belâ olarak sarmak.
musibet:
felâket, belâ.
muvaf›k:
uygun, münasip.
münezzeh:
temiz, uzak.
nazar:
bak›fl, görüfl.
netice:
sonuç.
Rahîm:
sonsuz merhamet sahibi
ve mahlûkata çok flefkat eden Al-
lah.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme.
sair:
di¤er.
fler:
kötülük.
flümul:
her fleyi içine alan, genifl.
flümul-ü kudret:
her fleyi kapla-
yan kudretine.
tabiî:
kendi kendine.
tahkirli:
afla¤›l›k, hakaret dolu.
tecavüz:
sald›rma.
tesadüfî:
rastgele.
unsur:
tabiattaki güçler ve varl›k-
lar; felâket.
vazife:
görev.
vücuda gelmemek:
yarat›lma-
mak, ortaya ç›kmamak.
zelzele:
yer sars›nt›s›, deprem.
adalet:
her varl›¤a hak etti¤i
flekilde davranma.
adet:
say›.
Âdil:
adaletli olan, herkese
hak etti¤i flekilde davranan
Allah.
arz:
yer, dünya.
ayn-› hikmet ve adalet:
hik-
met ve adaletin tâ kendisi.
ayn-› rahmet:
rahmetin tâ
kendisi.
azap:
ac›, s›k›nt›.
cemal-i rahmet:
rahmetin
güzelli¤i.
daimî:
sürekli, devaml›.
ehl-i gaflet:
kâinatta meyda-
na gelen olaylar›n Allah’›n
kontrolünde ve onun kudre-
tiyle oldu¤unu kabul etme-
yenler.
esbap:
sebepler, vas›talar.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gazap:
k›zg›nl›k, hiddet, öfke.
hâdise:
olay.
1...,271,272,273,274,275,276,277,278,279,280 282,283,284,285,286,287,288,289,290,291,...1482
Powered by FlippingBook