azaptan büyük ve daimî bir kazanc kazandran bu zelze-
le, onlar hakknda, ayn gazap içinde bir rahmettir.
Be fl i nc i s ua l :
Âdil ve Rahîm, Kadîr ve Hakîm, ne-
den hususî hatalara hususî ceza vermeyip, koca bir un-
suru musallat eder. Bu hâl cemal-i rahmetine ve flümul-ü
kudretine nasl muvafk düfler?
Elcevap:
Kadîr-i Zülcelâl, her bir unsura çok vazifeler
vermifl ve her bir vazifede çok neticeler verdiriyor. Bir
unsurun bir tek vazifesinde, bir tek neticesi çirkin ve fler
ve musibet olsa da, sair güzel neticeler, bu neticeyi de
güzel hükmüne getirir. E¤er, bu tek çirkin netice vücuda
gelmemek için, insana karfl hiddete gelmifl o unsur, o
vazifeden menedilse; o vakit o güzel neticeler adedince
hayrlar terk edilir ve lüzumlu bir hayr yapmamak, fler
olmas haysiyetiyle, o hayrlar adedince flerler yaplr. Tâ
bir tek fler gelmesin gibi; gayet çirkin ve hilâf- hikmet ve
hilâf- hakikat bir kusurdur. Kudret ve hikmet ve hakikat
kusurdan münezzehtirler. Madem bir ksm hatalar, un-
surlar ve arz hiddete getirecek derecede bir flümullü is-
yandr ve çok mahlûkatn hukukuna bir tahkirli tecavüz-
dür. Elbette o cinayetin fevkalâde çirkinli¤ini göstermek
için, koca bir unsura, küllî vazifesi içinde Onlar terbiye
et diye emir verilmesi ayn- hikmettir ve adalettir ve
mazlumlara ayn- rahmettir.
A l t nc s ua l :
Zelzele, küre-i arzn içinde inklâbat-
madeniyenin neticesi oldu¤unu ehl-i gaflet iflaa edip,
âdeta tesadüfî ve tabiî ve maksatsz bir hâdise nazaryla
bakarlar. Bu hâdisenin manevî esbabn ve neticelerini
SÖZLER | 281
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
hakikat:
gerçek.
Hakîm:
her fleyi bir maksatla, uy-
gun flekilde ve hikmetle yaratan,
hikmet sahibi Allah.
hâl:
durum.
hata:
eksik, kusur, günah,
hayr:
iyilik, güzellik.
haysiyet:
itibar.
hiddet:
öfke, kzgnlk.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal ve tam ye-
rinde olmas.
hilâf- hakikat:
gerçe¤e aykr.
hilâf- hikmet:
hikmete zt.
hukuk:
haklar.
hususî:
özel, flahsî.
hüküm:
durum.
inklâbat- madeniye:
madenle-
rin de¤iflmesi.
isyan:
bafl kaldrma.
iflaa:
haber yayma, herkese du-
yurma.
Kadîr:
Kudret sahibi olan ve her
fleye gücü yeten Allah.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haflmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kudret:
güç, kuvvet.
kusur:
yanlfl. eksiklik.
külli vazife:
çok yönlü vazife.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahlûkat:
yaratlmfllar, varlklar.
maksatsz:
amaçsz.
manevî:
madde dfl, içe ait.
mazlum:
zulme u¤ramfl.
menetme:
engelleme, yasakla-
ma.
musallat etmek:
rahatsz ettir-
mek, baflna belâ olarak sarmak.
musibet:
felâket, belâ.
muvafk:
uygun, münasip.
münezzeh:
temiz, uzak.
nazar:
bakfl, görüfl.
netice:
sonuç.
Rahîm:
sonsuz merhamet sahibi
ve mahlûkata çok flefkat eden Al-
lah.
rahmet:
acma, merhamet etme.
sair:
di¤er.
fler:
kötülük.
flümul:
her fleyi içine alan, genifl.
flümul-ü kudret:
her fleyi kapla-
yan kudretine.
tabiî:
kendi kendine.
tahkirli:
afla¤lk, hakaret dolu.
tecavüz:
saldrma.
tesadüfî:
rastgele.
unsur:
tabiattaki güçler ve varlk-
lar; felâket.
vazife:
görev.
vücuda gelmemek:
yaratlma-
mak, ortaya çkmamak.
zelzele:
yer sarsnts, deprem.
adalet:
her varl¤a hak etti¤i
flekilde davranma.
adet:
say.
Âdil:
adaletli olan, herkese
hak etti¤i flekilde davranan
Allah.
arz:
yer, dünya.
ayn- hikmet ve adalet:
hik-
met ve adaletin tâ kendisi.
ayn- rahmet:
rahmetin tâ
kendisi.
azap:
ac, sknt.
cemal-i rahmet:
rahmetin
güzelli¤i.
daimî:
sürekli, devaml.
ehl-i gaflet:
kâinatta meyda-
na gelen olaylarn Allahn
kontrolünde ve onun kudre-
tiyle oldu¤unu kabul etme-
yenler.
esbap:
sebepler, vastalar.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gazap:
kzgnlk, hiddet, öfke.
hâdise:
olay.