Evet, zeminde ezdat içtima etmifl, eflrar ahyara karfl-
mfl; içlerinde münakaflat bafllamfl. O sebepten, ihtilâfat
ve ztrabat düflmüfl; ve ondan, imtihanat ve müsabakat
teklif edilmifl; ve ondan, terakkiyat ve tedenniyat çkmfl.
fiu hakikatin hikmeti fludur ki:
Befler, flecere-i hilkatin en son cüzü olan meyvesidir.
Malûmdur ki, bir fleyin semeresi, en uzak, en cemiyetli,
en nazik, en ehemmiyetli cüzüdür. flte bunun için, se-
mere-i âlem olan insan, en cami, en bedî, en âciz, en za-
yf ve en lâtif bir mucize-i kudret oldu¤undan, befli¤i ve
meskeni olan zemin, asumana nispeten, maddeten kü-
çüklü¤üyle ve hakaretiyle beraber, manen ve sanaten bü-
tün kâinatn kalbi, merkezi, bütün mucizat- sanatn
meflheri, sergisi ve bütün tecelliyat- esmasnn mazhar,
nokta-i mihrakiyesi ve nihayetsiz faaliyet-i Rabbaniyenin
mahfleri ve makesi ve hadsiz hallâkyet-i lâhiyenin, hu-
susan nebatat ve hayvanatn kesretli enva- sa¤iresinde
Cevâdâne icadn medar ve çarfls ve pek genifl ahiret
âlemlerindeki masnuatn küçük mikyasta numunegâh ve
mensucat- ebediyenin süratle iflleyen tezgâh ve mena-
zr- sermediyenin süratle de¤iflen taklitgâh ve besatin-i
daimenin tohumcuklarna süratle sümbüllenen dar ve
muvakkat mezraas ve terbiyegâh olmufltur.
flte arzn
(HAfiYE)
bu azamet-i maneviyesinden ve ehem-
miyet-i sanaviyesindendir ki, Kurân- Hakîm, semavata
âciz:
güçsüz, zayf.
ahiret:
öteki dünya.
ahyar:
iyiler, hayrllar.
arz:
yeryüzü.
asuman:
gökyüzü, sema.
azamet-i maneviye:
manevî bü-
yüklük.
bedî:
esteti¤e sahip, güzel.
besatin-i daime:
daimî bahçeler,
Cennet.
befler:
insan.
cami:
çok fleyi içinde toplayan.
cemiyetli:
genifl, toplu.
cevâdâne:
cömertçe.
cüz:
ksm, parça.
cüzü:
parça, ksm, bölüm.
daimî:
devaml.
ehemmiyet-i sanaviye:
sanatça
önemli olma.
ehemmiyetli:
önemli, de¤erli.
enva- sa¤ire:
küçük cinsler.
eflrar:
kötüler, flerliler.
ezdat:
ztlar, muhalif fleyler.
faaliyet-i Rabbaniye:
lâhî icraat-
lar, ifller.
hakaret:
afla¤ durumda olma.
hakikat:
gerçek, do¤ru.
hallâkyet-i lâhiye:
Allahn ken-
di zatna yaraflan yaratcl¤.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
maksat, amaç, lâhî ga-
ye.
hususan:
özellikle.
ztrabat:
aclar, üzüntüler.
icat:
yoktan var etme, yaratma.
içtima:
bir araya gelme.
ihtilâfat:
ayrlklar, farkllklar.
imtihanat:
snamalar, deneme-
ler.
kâinat:
bütün varlklar.
kesretli:
çok.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve su-
resinde saysz hikmet ve fayda-
lar bulunan Kurân.
küre-i arz:
yeryüzü.
lâtif:
güzel, nazik.
maddeten:
cismen.
mahfler:
toplanma yeri, meydan.
makes:
yansma yeri.
malûmdur ki:
bilinmektedir ki.
manen:
manevî de¤er olarak.
masnuat:
sanatla yaplmfl varlk-
lar.
mazhar:
görünme yeri.
medar:
vesile, sebep.
menazr- sermediye:
sürekli,
daimî manzaralar.
mensucat- ebediye:
ebedî do-
kumalar.
mesken:
ev, vatan.
meflher:
sergi, gösterme yeri.
mezraa:
tarla.
mikyas:
ölçü.
mucizat- sanat:
sanat hari-
kalar.
mucize-i kudret:
Cenab-
Hakkn kudretinin mucizesi.
muvakkat:
geçici, fânî.
münakaflat:
tartflmalar.
müsabakat:
yarflmalar, kar-
fllaflmalar.
nazik:
ince ruhlu, nazl.
nebatat:
bitkiler.
nihayetsiz:
sonsuz, snr ol-
mayan.
nispeten:
göre, oranla.
nokta-i mihrakiye:
çkfl ve-
ya hareket noktas.
numunegâh:
örneklerin ser-
gilendi¤i yer.
sanaten:
yaplfl ve incelikleri
bakmndan.
semavat:
gökler.
semere:
sonuç, meyve.
semere-i âlem:
kâinatn
meyvesi.
sürat:
hzl bir flekilde.
flecere-i hilkat:
yaratlfl a¤a-
c.
taklitgâh:
benzerin yapld¤
yer.
tecelliyat- Esma:
Cenab-
Hakkn isimlerinin belirtileri.
tedenniyat:
gerilemeler, dü-
flüfller.
teklif edilmek:
ortaya kon-
mak, uygulama yapmak.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelifl-
meler.
terbiyegâh:
e¤itim alan.
varidat:
gelirler.
zemin:
yeryüzü, dünya.
290 | SÖZLER
O
N
B
EfiNC
S
ÖZ
HAfiYE:
Evet, küre-i arz, küçüklü¤üyle beraber semavata karfl gelebilir.
Çünkü, nasl ki, Daimî bir çeflme, varidatsz büyük bir gölden daha bü-
yük denilebilir. Hem, bir ölçek ile bir fley ölçerek baflka yere nakledilen
ö