Sözler - page 296

var, faraza fleytanlar›n›z dayanabilseler, onlar› da¤ gibi
güllelerle recmedebilirler.
“Hem, küfran›n›zla öyle bir Malik-i Zülcelâl’in memle-
ketinde isyan ediyorsunuz ki; ibad›ndan ve cünudundan
öyleleri var ki, de¤il sizin gibi küçücük âciz mahlûklar›,
belki farz-› muhal olarak da¤ ve arz büyüklü¤ünde birer
adüvv-ü kâfir olsayd›n›z, arz ve da¤ büyüklü¤ünde y›ld›z-
lar›, ateflli demirleri, fluvazl› nühaslar› size atabilirler, sizi
da¤›t›rlar.
“Hem, öyle bir kanunu k›r›yorsunuz ki; o kanun ile öy-
leler ba¤l›d›r, e¤er lüzum olsa, arz›n›z› yüzünüze çarpar,
gülleler gibi, küreniz misillü y›ld›zlar› üstünüze ya¤d›rabi-
lirler.”
Evet, Kur’ân’da baz› mühim tahflidat vard›r ki, düfl-
manlar›n kuvvetli oldu¤undan ileri gelmiyor. Belki, hafl-
metin izhar› ve düflman flenaatinin teflhiri gibi sebepler-
den ileri geliyor.
Hem, bazen kemal-i intizam› ve nihayet-i adli ve ga-
yet-i hilmi ve kuvvet-i hikmeti göstermek için, en büyük
ve kuvvetli esbab›, en küçük ve zay›f bir fleye karfl› tahflit
eder ve üstünde tutar; düflürtmez, tecavüz ettirmez. Me-
selâ flu ayete bak:
n
Ú/
æp
erD
ƒo
Ÿr
G o
í p
dÉ°n
Un
h o
?j /
ôr
Ñ`p
Ln
h o
¬« n
dr
ƒn
en
ƒo
g %G s
¿p
Én
a p
¬r
«n
?n
Y Gn
ôn
gÉ n
¶n
J r
¿p
Gn
h
1
l
Ò
p
¡n
X n
? p
d
n
P n
ó r
© n
H o
án
µ p
= Ä
n
?n
Ÿr
G n
h
âciz:
güçsüz, ac›nacak.
adl:
adalet.
adüvv-ü kâfir:
kâfir düflman.
arz:
dünya, yeryüzü.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
cünud:
askerler.
esbap:
vas›talar, sebepler.
faraza:
söz gelifli, varsayal›m ki.
farz-› muhal:
olmayacak bir fleyi
olacakm›fl gibi düflünme, varsa-
y›m.
gayet:
son derece, çok.
gülle:
top mermisi.
haflmet:
heybet, büyüklük.
hilim:
aff› çok, yumuflakl›k.
ibad:
kullar.
isyan:
bafl kald›rma.
izhar:
a盤a vurma.
kanun:
yasa, usul.
kemal-i intizam:
tam ve mü-
kemmel düzenlilik.
kuvvet-i hikmet:
hikmetin kuv-
veti.
küfran:
iyilik bilmeme.
lüzum:
lâz›m olma hâli.
mahlûk:
yarat›k.
Malik-i Zülcelâl:
her fleyin gerçek
sahibi, sonsuz haflmet sahibi Al-
lah.
memleket:
vatan.
misillü:
benzeri.
mühim:
önemli.
nihayet:
son derece.
nühas:
bak›r.
recim:
tafllama.
flenaat:
fenal›k, kötülük.
fleytan:
lânetli, sapk›n, müna-
f›k.
fluvaz:
dumans›z atefl.
tahflidat:
y›¤›nak.
tahflit:
y›¤ma, destekleme.
tecavüz:
haddini aflma.
teflhir:
sergileme, gösterme.
1.
E¤er ona karfl› birbirinize arka ç›karsan›z, flüphesiz ki onun dostu Allah’t›r, Cebrail’dir ve sa-
lih mü’minlerdir. Üstelik melekler de onun yard›mc›s›d›r. (Tahrim Suresi: 4.)
296 | SÖZLER
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,286,287,288,289,290,291,292,293,294,295 297,298,299,300,301,302,303,304,305,306,...1482
Powered by FlippingBook