Hem, bilâflek velâflüphe, flu muamele-i mühimmenin
ve flu mübareze-i maneviyenin, âlem-i flahadette bir alâ-
meti, bir iflareti bulunacaktr. Çünkü, saltanat- rububiye-
tin hikmeti iktiza eder ki, zîfluur için, bahusus en mühim
vazifesi müflahede ve flahadet ve dellâllk ve nezaret olan
insan için, tasarrufat- gaybiyenin mühimlerine bir iflaret
koysun, birer alâmet braksn. Nasl ki, nihayetsiz bahar
mucizatna ya¤muru iflaret koymufl ve havarik- sanat-
na esbab- zahiriyeyi alâmet etmifl; tâ âlem-i flahadet eh-
lini iflhat etsin. Belki, o acip temaflaya, umum ehl-i se-
mavat ve sekene-i arzn enzar- dikkatlerini celp etsin.
Yani, o koca semavat, etrafnda nöbettarlar dizilmifl,
burçlar tezyin edilmifl bir kal'a hükmünde, bir flehir sure-
tinde gösterip, haflmet-i rububiyetini tefekkür ettirsin.
Madem flu mübareze-i ulviyenin ilân, hikmeten lâzm-
dr; elbette ona bir iflaret vardr. Hâlbuki, hâdisat- cevvi-
ye ve semaviye içinde flu ilâna münasip hiçbir hâdise gö-
rünmüyor. Bundan daha ensebi yoktur. Zira yüksek ka-
lelerin muhkem burçlarndan atlan mancnklar ve iflaret
fifleklerine benzeyen flu hâdisat- necmiye, bu recm-i fley-
tana ne kadar ensep düfltü¤ü bedaheten anlafllr. Hâlbu-
ki, flu hâdisenin, bu hikmetten ve flu gayeden baflka ona
münasip bir hikmeti bilinmiyor. Sair hâdisat öyle de¤il.
Hem flu hikmet, zaman- Âdemden beri meflhurdur ve
ehl-i hakikat için meflhuttur.
ALTINCI BASAMAK
Befler ve cin, nihayetsiz flerre ve cühûda müstait
olduklarndan, nihayetsiz bir temerrüt ve bir tu¤yan
acip:
hayret veren.
alâmet:
iz, iflaret, belirti.
âlem-i flahadet:
flahit oldu¤u-
muz, gördü¤ümüz âlem.
bahusus:
özellikle.
bedaheten:
açkça.
befler:
insan.
bilâflek vela flüphe:
kuflkusuz,
flüphesiz.
burç:
yldz.
celp etme:
çekmek.
cin:
gözle görünmeyen manevî
bir varlk.
cühûd:
inat, dikine gitme.
dellâl:
ilân edici, duyurmalar.
ehl-i hakikat:
gerçe¤e ulaflanlar,
erenler.
ehl-i semavat:
melekler, sema-
vat ehli.
elbette:
kesinlikle.
ensep:
daha uygun.
enzar- dikkat:
dikkatli bakfllar.
esbab- zahiriye:
görünen sebep-
ler.
gaye:
hedef, netice.
hâdisat:
olaylar, hâdiseler.
hâdisat- cevviye ve semaviye:
hava ve gök olaylar.
hâdisat- necmiye:
yldz olaylar.
hâdise:
olay.
hâlbuki:
do¤rusu flu ki, oysa ki.
haflmet-i rububiyet:
Rabbimizin
idare ve terbiye edicili¤inin yüce-
li¤i.
havarik- sanat:
ola¤anüstü
eserler.
hikmet:
gizli maksat, bilinmeyen
nokta, yaratlfltaki lâhî gaye.
hikmeten:
lâhî gaye ve maksat
açsndan.
hükmünde:
durumunda, de¤e-
rinde.
iktiza:
ihtiyaç, gereklilik.
ilân:
duyurma, bildirme.
iflaret fifle¤i:
flkl kurflun.
iflaret:
niflan, iz, belirti.
iflhat:
flahit gösterme.
mancnk:
düflmana a¤r tafllar
atmakta kullanlan savafl aleti ve
mermisi.
meflhur:
yaygn.
meflhut:
flahit olunan, görülen.
muamele-i mühimme:
önemli
alfl verifl.
mucizat:
mucizeler, harika ifller.
mübareze-i maneviye:
manevî
çekiflme, savafl.
mübareze-i ulviye:
yüce mü-
cadele.
mühim:
önemli.
münasip:
uygun, yerinde.
müstait:
kabiliyetli, istidatl.
müflahede:
görüp izleme,
gözlemleme.
nezaret:
vekillik, gözetim,
bakmak.
nihayet:
son, snr.
nihayetsiz:
sonsuz, snrsz.
nöbettar:
nöbetçi.
recm-i fleytan:
fleytan taflla-
ma.
sair:
di¤er, öteki.
saltanat- rububiyet:
Allahn
tam bir hâkimiyetle bütün
varlklar yetifltirmesi ihtiyaç-
larn gidermesi, uyum içinde
sevk ve idare etmesi.
sekene-i arz:
yeryüzünde ka-
lanlar, yaflayanlar.
semavat:
gökler.
suret:
flekil, biçim.
flahadet:
flahit olma, tanklk.
fler:
kötülük, fenalk.
tasarrufat- gaybiye:
gayp
âlemine ait bilemedi¤imiz ifl-
ler.
tefekkür:
düflünme.
temafla:
seyretme, seyir.
temerrüt:
inatçlk.
tezyin:
süsleme.
tu¤yan:
azgnlk.
umum:
genel, bütün.
vazife:
görev, ödev.
zaman- Âdem:
Hz. Âdem za-
man.
zira:
çünkü.
zîfluur:
fluur sahibi.
294 | SÖZLER
O
N
B
EfiNC
S
ÖZ