Sözler - page 294

Hem, bilâflek velâflüphe, flu muamele-i mühimmenin
ve flu mübareze-i maneviyenin, âlem-i flahadette bir alâ-
meti, bir iflareti bulunacakt›r. Çünkü, saltanat-› rububiye-
tin hikmeti iktiza eder ki, zîfluur için, bahusus en mühim
vazifesi müflahede ve flahadet ve dellâll›k ve nezaret olan
insan için, tasarrufat-› gaybiyenin mühimlerine bir iflaret
koysun, birer alâmet b›raks›n. Nas›l ki, nihayetsiz bahar
mu’cizat›na ya¤muru iflaret koymufl ve havarik-› sanat›-
na esbab-› zahiriyeyi alâmet etmifl; tâ âlem-i flahadet eh-
lini iflhat etsin. Belki, o acip temaflaya, umum ehl-i se-
mavat ve sekene-i arz›n enzar-› dikkatlerini celp etsin.
Yani, o koca semavat›, etraf›nda nöbettarlar dizilmifl,
burçlar› tezyin edilmifl bir kal'a hükmünde, bir flehir sure-
tinde gösterip, haflmet-i rububiyetini tefekkür ettirsin.
Madem flu mübareze-i ulviyenin ilân›, hikmeten lâz›m-
d›r; elbette ona bir iflaret vard›r. Hâlbuki, hâdisat-› cevvi-
ye ve semaviye içinde flu ilâna münasip hiçbir hâdise gö-
rünmüyor. Bundan daha ensebi yoktur. Zira yüksek ka-
lelerin muhkem burçlar›ndan at›lan manc›n›klar ve iflaret
fifleklerine benzeyen flu hâdisat-› necmiye, bu recm-i fley-
tana ne kadar ensep düfltü¤ü bedaheten anlafl›l›r. Hâlbu-
ki, flu hâdisenin, bu hikmetten ve flu gayeden baflka ona
münasip bir hikmeti bilinmiyor. Sair hâdisat öyle de¤il.
Hem flu hikmet, zaman-› Âdem’den beri meflhurdur ve
ehl-i hakikat için meflhuttur.
ALTINCI BASAMAK
Befler ve cin, nihayetsiz flerre ve cühûda müstait
olduklar›ndan, nihayetsiz bir temerrüt ve bir tu¤yan
acip:
hayret veren.
alâmet:
iz, iflaret, belirti.
âlem-i flahadet:
flahit oldu¤u-
muz, gördü¤ümüz âlem.
bahusus:
özellikle.
bedaheten:
aç›kça.
befler:
insan.
bilâflek vela flüphe:
kuflkusuz,
flüphesiz.
burç:
y›ld›z.
celp etme:
çekmek.
cin:
gözle görünmeyen manevî
bir varl›k.
cühûd:
inat, dikine gitme.
dellâl:
ilân edici, duyurmalar.
ehl-i hakikat:
gerçe¤e ulaflanlar,
erenler.
ehl-i semavat:
melekler, sema-
vat ehli.
elbette:
kesinlikle.
ensep:
daha uygun.
enzar-› dikkat:
dikkatli bak›fllar.
esbab-› zahiriye:
görünen sebep-
ler.
gaye:
hedef, netice.
hâdisat:
olaylar, hâdiseler.
hâdisat-› cevviye ve semaviye:
hava ve gök olaylar›.
hâdisat-› necmiye:
y›ld›z olaylar›.
hâdise:
olay.
hâlbuki:
do¤rusu flu ki, oysa ki.
haflmet-i rububiyet:
Rabbimizin
idare ve terbiye edicili¤inin yüce-
li¤i.
havarik-› sanat:
ola¤anüstü
eserler.
hikmet:
gizli maksat, bilinmeyen
nokta, yarat›l›fltaki ‹lâhî gaye.
hikmeten:
‹lâhî gaye ve maksat
aç›s›ndan.
hükmünde:
durumunda, de¤e-
rinde.
iktiza:
ihtiyaç, gereklilik.
ilân:
duyurma, bildirme.
iflaret fifle¤i:
›fl›kl› kurflun.
iflaret:
niflan, iz, belirti.
iflhat:
flahit gösterme.
manc›n›k:
düflmana a¤›r tafllar
atmakta kullan›lan savafl aleti ve
mermisi.
meflhur:
yayg›n.
meflhut:
flahit olunan, görülen.
muamele-i mühimme:
önemli
al›fl verifl.
mu’cizat:
mu’cizeler, harika ifller.
mübareze-i maneviye:
manevî
çekiflme, savafl.
mübareze-i ulviye:
yüce mü-
cadele.
mühim:
önemli.
münasip:
uygun, yerinde.
müstait:
kabiliyetli, istidatl›.
müflahede:
görüp izleme,
gözlemleme.
nezaret:
vekillik, gözetim,
bakmak.
nihayet:
son, s›n›r.
nihayetsiz:
sonsuz, s›n›rs›z.
nöbettar:
nöbetçi.
recm-i fleytan:
fleytan taflla-
ma.
sair:
di¤er, öteki.
saltanat-› rububiyet:
Allah’›n
tam bir hâkimiyetle bütün
varl›klar› yetifltirmesi ihtiyaç-
lar›n› gidermesi, uyum içinde
sevk ve idare etmesi.
sekene-i arz:
yeryüzünde ka-
lanlar, yaflayanlar.
semavat:
gökler.
suret:
flekil, biçim.
flahadet:
flahit olma, tan›kl›k.
fler:
kötülük, fenal›k.
tasarrufat-› gaybiye:
gayp
âlemine ait bilemedi¤imiz ifl-
ler.
tefekkür:
düflünme.
temafla:
seyretme, seyir.
temerrüt:
inatç›l›k.
tezyin:
süsleme.
tu¤yan:
azg›nl›k.
umum:
genel, bütün.
vazife:
görev, ödev.
zaman-› Âdem:
Hz. Âdem za-
man›.
zira:
çünkü.
zîfluur:
fluur sahibi.
294 | SÖZLER
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,284,285,286,287,288,289,290,291,292,293 295,296,297,298,299,300,301,302,303,304,...1482
Powered by FlippingBook