Sözler - page 285

Hem, meyvedar bir a¤ac›n bir çekirdekten icad› gibi,
bir t›rnak kadar bir odun parças›ndan çok mu’cizatl› bir
usta, yüz okka muhtelif taamlar›, yüz arfl›n muhtelif ku-
mafllar› yapsa; bir adam o odun parças›n› gösterip dese:
“Bu ifller tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmufl.” O usta-
n›n harika sanatlar›n›, hünerlerini hiçe indirse, ne dere-
ce bir hamakatt›r. Aynen öyle de...
Yed i nc i s ua l :
Bu hâdise-i arziye, bu memleketin
ahali-i ‹slâmiyesine bakmas› ve onlar› hedef etmesi ne ile
anlafl›l›yor ve neden Erzincan ve ‹zmir taraflar›na daha
ziyade ilifliyor?
Elcevap:
Bu hâdise hem fliddetli k›flta, hem karanl›k-
l› gecede, hem dehfletli so¤ukta, hem Ramazan›n hür-
metini tutmayan bu memlekete mahsus olmas›; hem
tahribat›ndan intibaha gelmediklerinden, hafifçe gafilleri
uyand›rmak için o zelzelenin devam etmesi gibi çok
emarelerin delâletiyle bu hâdise ehl-i iman› hedef edip,
onlara bak›p, namaza ve niyaza uyand›rmak için sars›yor
ve kendisi de titriyor.
Bîçare Erzincan gibi yerlerde daha ziyade sarsmas›n›n
iki veçhi var:
Biri
: Hatalar› az olmak cihetiyle, temizlemek için tacil
edildi.
‹kincisi
: O gibi yerlerde kuvvetli ve hakikatli iman mu-
haf›zlar› ve ‹slâmiyet hamîleri az veya tam ma¤lûp olmak
SÖZLER | 285
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
harika:
ola¤anüstü.
hata:
günah, kusur, yanl›fll›k.
hedef:
niflangâh, amaç.
hüner:
ustal›k, maharet.
hürmet:
sayg›.
icat:
var etme, yaratma.
iman:
inanç.
intibah:
uyanma.
ma¤lûp:
yenilgi.
mahsus:
özel, hususî.
meyvedar:
meyveli.
mu’cizatl›:
mu’cizevî ifller yapan.
muhaf›z:
koruyucu.
muhtelif:
çeflit çeflit, ayr› ayr›,
türlü türlü, çeflitli.
niyaz:
yalvarma, yakarma, dua.
okka:
dört yüz dirhemden oluflan
bir a¤›rl›k ölçüsü birimi, 1283
gram.
Ramazan’›n hürmeti:
Ramazan
ay› orucuna sayg› gösterme.
taam:
yemek, yiyecek.
tabiî:
tabiat gere¤i, kendili¤inden.
tacil:
çabuklaflt›rma.
tahribat:
tahripler, y›k›p bozma-
lar.
tesadüfî:
rastlant› olarak.
vecih:
sebep, yön.
zelzele:
yer sars›nt›s›, deprem.
ziyade:
çok, fazla.
ahali-i ‹slâmiye:
‹slâm halk›.
arfl›n:
yaklafl›k 68 cm’ye eflit
olan uzunluk ölçüsü.
bîçare:
çaresiz.
cihet:
yön, sebep.
dehflet:
korkunç.
delâlet:
iflaret, delil olma,
gösterme.
ehl-i iman:
iman sahipleri,
Müslümanlar.
emare:
belirti, iflaret.
gafil:
duyars›z, sorumsuz, Al-
lah’›n emirlerinden, ahiretten
habersiz davranan.
hâdise:
olay.
hâdise-i arziye:
yeryüzü ile
ilgili olay.
hakikatli:
gerçek, vazifesini
iyi yapan.
hamakat:
ahmakl›k, beyin-
sizlik, anlay›fls›zl›k.
hamî:
himaye edici, koruyu-
cu.
1...,275,276,277,278,279,280,281,282,283,284 286,287,288,289,290,291,292,293,294,295,...1482
Powered by FlippingBook