Hem, meyvedar bir a¤acn bir çekirdekten icad gibi,
bir trnak kadar bir odun parçasndan çok mucizatl bir
usta, yüz okka muhtelif taamlar, yüz arfln muhtelif ku-
mafllar yapsa; bir adam o odun parçasn gösterip dese:
Bu ifller tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmufl. O usta-
nn harika sanatlarn, hünerlerini hiçe indirse, ne dere-
ce bir hamakattr. Aynen öyle de...
Yed i nc i s ua l :
Bu hâdise-i arziye, bu memleketin
ahali-i slâmiyesine bakmas ve onlar hedef etmesi ne ile
anlafllyor ve neden Erzincan ve zmir taraflarna daha
ziyade ilifliyor?
Elcevap:
Bu hâdise hem fliddetli kflta, hem karanlk-
l gecede, hem dehfletli so¤ukta, hem Ramazann hür-
metini tutmayan bu memlekete mahsus olmas; hem
tahribatndan intibaha gelmediklerinden, hafifçe gafilleri
uyandrmak için o zelzelenin devam etmesi gibi çok
emarelerin delâletiyle bu hâdise ehl-i iman hedef edip,
onlara bakp, namaza ve niyaza uyandrmak için sarsyor
ve kendisi de titriyor.
Bîçare Erzincan gibi yerlerde daha ziyade sarsmasnn
iki veçhi var:
Biri
: Hatalar az olmak cihetiyle, temizlemek için tacil
edildi.
kincisi
: O gibi yerlerde kuvvetli ve hakikatli iman mu-
hafzlar ve slâmiyet hamîleri az veya tam ma¤lûp olmak
SÖZLER | 285
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
harika:
ola¤anüstü.
hata:
günah, kusur, yanlfllk.
hedef:
niflangâh, amaç.
hüner:
ustalk, maharet.
hürmet:
sayg.
icat:
var etme, yaratma.
iman:
inanç.
intibah:
uyanma.
ma¤lûp:
yenilgi.
mahsus:
özel, hususî.
meyvedar:
meyveli.
mucizatl:
mucizevî ifller yapan.
muhafz:
koruyucu.
muhtelif:
çeflit çeflit, ayr ayr,
türlü türlü, çeflitli.
niyaz:
yalvarma, yakarma, dua.
okka:
dört yüz dirhemden oluflan
bir a¤rlk ölçüsü birimi, 1283
gram.
Ramazann hürmeti:
Ramazan
ay orucuna sayg gösterme.
taam:
yemek, yiyecek.
tabiî:
tabiat gere¤i, kendili¤inden.
tacil:
çabuklafltrma.
tahribat:
tahripler, ykp bozma-
lar.
tesadüfî:
rastlant olarak.
vecih:
sebep, yön.
zelzele:
yer sarsnts, deprem.
ziyade:
çok, fazla.
ahali-i slâmiye:
slâm halk.
arfln:
yaklaflk 68 cmye eflit
olan uzunluk ölçüsü.
bîçare:
çaresiz.
cihet:
yön, sebep.
dehflet:
korkunç.
delâlet:
iflaret, delil olma,
gösterme.
ehl-i iman:
iman sahipleri,
Müslümanlar.
emare:
belirti, iflaret.
gafil:
duyarsz, sorumsuz, Al-
lahn emirlerinden, ahiretten
habersiz davranan.
hâdise:
olay.
hâdise-i arziye:
yeryüzü ile
ilgili olay.
hakikatli:
gerçek, vazifesini
iyi yapan.
hamakat:
ahmaklk, beyin-
sizlik, anlayflszlk.
hamî:
himaye edici, koruyu-
cu.