Sözler - page 284

esbap yaln›z birer bahanedirler, birer perdedirler. Da¤ gi-
bi bir çam a¤ac›n›n cihazat›n› dokumak ve yetifltirmek
için, bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine, küçücük
çekirde¤i gösterir, “‹flte bu a¤aç bundan ç›km›fl” diye,
Sâniinin o çamdaki gösterdi¤i bin mu’cizat› inkâr eder
misillü, baz› zahirî sebepleri irae eder. Hâl›k’›n ihtiyar ve
hikmet ile ifllenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe in-
dirir. Bazen gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyet-
li, bin cihette de hikmeti olan bir hakikate fennî bir nam
takar. Güya o nam ile mahiyeti anlafl›ld›; adîleflti, hikmet-
siz, manas›z kald›.
‹flte gel, belâhat ve hamakat›n nihayetsiz derecelerine
bak ki, yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan
edilse ancak tamam›yla bilinecek derin ve genifl bir haki-
kat-i meçhuleye, bir nam takar, malûm bir fley gibi, “Bu,
budur” der. Meselâ, “Güneflin bir maddesi, elektrikle
çarpmas›d›r.”
Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar-› âmm ve bi-
rer hâkimiyet-i nev’iyenin ünvanlar› bulunan ve “âdetul-
lah” nam›yla yâd edilen f›trî kanunlar›n birisine, hususî
ve kastî bir hâdise-i rububiyeti irca eder. O irca ile, onun
nispetini irade-i ihtiyariyeden keser; sonra, tutar tesadü-
fe, tabiata havale eder. Ebu Cehil’den ziyade muzaaf bir
echeliyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli
harbini, bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnat edip, ku-
mandan›ndan, padiflah›ndan, hükûmetinden ve kastî ha-
rekâttan alâkas›n› keser misillü, asi bir divane olur.
âdetullah:
Allah’›n âdetleri, kâ-
inatta koydu¤u f›trî kanunlar.
adîleflmek:
basitleflmek, bilinen
bir fley hâline gelmek.
alâka:
ilgi.
asi:
isyan eden, bafl kald›ran.
belâhat:
ahmakl›k, aptall›k.
beyan:
aç›klama.
cihazat:
organlar, azalar.
cihet:
yan, yön, taraf.
divane:
deli, ak›ls›z.
echeliyet:
çok cahillik.
ehemmiyetli:
önemli.
esbap:
sebepler, vas›talar.
fennî:
fen bilimleriyle ilgili olan.
f›trî:
yarat›l›flla ilgili.
fiil-i rububiyet:
Allah’›n tedbir,
terbiye ve idareye ait iflleri.
hâdise-i rububiyet:
Allah’›n kâ-
inattaki terbiye edicili¤ini ve ida-
resini gösteren olay.
hakikat:
gerçek.
hakikat-› meçhule:
bilinmeyen
gerçekler.
hâkimiyet-i nev’iye:
kâinattaki
varl›k türlerine hükmetme.
Hâl›k:
her fleyi yoktan var eden,
yarat›c›; Allah.
hamakat:
ahmakl›k, beyinsizlik,
anlay›fls›zl›k.
harp:
savafl.
havale:
üstüne b›rakma.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal› ve tam ye-
rinde olmas›.
hususî:
özel
ihtiyar:
seçme, tercih.
ihtiyar-› âmm:
Allah’›n her fleyi
kuflatan iradesi.
inkâr:
reddetme.
irade-i ihtiyariye:
hür tercih.
irade-i külliye:
Cenab-› Hakk›n
her fleye hâkim olan ve her fleyi
içine alan iradesi.
irae etme:
gösterme.
irca etme:
geri verme, geri dön-
dürme.
isnat:
dayanma, dayand›rma.
kanun-u askeriye:
askerlik ka-
nunu.
kastî harekât:
bilerek ve isteye-
rek yap›lan hareketler.
kastî:
isteyerek ve bilerek yap›-
lan.
mahiyet:
bir fleyin asl›, hakikati,
iç yüzü.
malûm:
bilinen, belli.
misillü:
benzeri, gibi.
mu’cizat:
mu’cizeler, insanlar›n
benzerini yapmaktan âciz
kald›klar› Allah’›n fiilleri ve
eserleri.
muzaaf:
kat kat, katmerli.
nam takma:
adland›rma,
isimlendirme.
nam:
isim, ad.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nihayetsiz:
s›n›rs›z.
nispet:
alâka, ba¤.
nizam:
düzen.
Sâni:
her fleyi sanatl› bir flekil-
de yaratan Allah.
tabiat:
bütün varl›klar.
tabur:
dört bölükten meyda-
na gelen, bölük veya batarya-
dan büyük, alaydan küçük
askerî birlik.
tesadüf:
rastlant›.
ünvan:
ad, isim.
yâd etme:
anma, hat›ra getir-
me.
zahirî:
görünen, görünürdeki.
ziyade:
fazla.
284 | SÖZLER
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
1...,274,275,276,277,278,279,280,281,282,283 285,286,287,288,289,290,291,292,293,294,...1482
Powered by FlippingBook