esbap yalnz birer bahanedirler, birer perdedirler. Da¤ gi-
bi bir çam a¤acnn cihazatn dokumak ve yetifltirmek
için, bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine, küçücük
çekirde¤i gösterir, flte bu a¤aç bundan çkmfl diye,
Sâniinin o çamdaki gösterdi¤i bin mucizat inkâr eder
misillü, baz zahirî sebepleri irae eder. Hâlkn ihtiyar ve
hikmet ile ifllenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe in-
dirir. Bazen gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyet-
li, bin cihette de hikmeti olan bir hakikate fennî bir nam
takar. Güya o nam ile mahiyeti anlaflld; adîleflti, hikmet-
siz, manasz kald.
flte gel, belâhat ve hamakatn nihayetsiz derecelerine
bak ki, yüz sahife ile tarif edilse ve hikmetleri beyan
edilse ancak tamamyla bilinecek derin ve genifl bir haki-
kat-i meçhuleye, bir nam takar, malûm bir fley gibi, Bu,
budur der. Meselâ, Güneflin bir maddesi, elektrikle
çarpmasdr.
Hem birer irade-i külliye ve birer ihtiyar- âmm ve bi-
rer hâkimiyet-i neviyenin ünvanlar bulunan ve âdetul-
lah namyla yâd edilen ftrî kanunlarn birisine, hususî
ve kastî bir hâdise-i rububiyeti irca eder. O irca ile, onun
nispetini irade-i ihtiyariyeden keser; sonra, tutar tesadü-
fe, tabiata havale eder. Ebu Cehilden ziyade muzaaf bir
echeliyet gösterir. Bir neferin veya bir taburun zaferli
harbini, bir nizam ve kanun-u askeriyeye isnat edip, ku-
mandanndan, padiflahndan, hükûmetinden ve kastî ha-
rekâttan alâkasn keser misillü, asi bir divane olur.
âdetullah:
Allahn âdetleri, kâ-
inatta koydu¤u ftrî kanunlar.
adîleflmek:
basitleflmek, bilinen
bir fley hâline gelmek.
alâka:
ilgi.
asi:
isyan eden, bafl kaldran.
belâhat:
ahmaklk, aptallk.
beyan:
açklama.
cihazat:
organlar, azalar.
cihet:
yan, yön, taraf.
divane:
deli, aklsz.
echeliyet:
çok cahillik.
ehemmiyetli:
önemli.
esbap:
sebepler, vastalar.
fennî:
fen bilimleriyle ilgili olan.
ftrî:
yaratlflla ilgili.
fiil-i rububiyet:
Allahn tedbir,
terbiye ve idareye ait iflleri.
hâdise-i rububiyet:
Allahn kâ-
inattaki terbiye edicili¤ini ve ida-
resini gösteren olay.
hakikat:
gerçek.
hakikat- meçhule:
bilinmeyen
gerçekler.
hâkimiyet-i neviye:
kâinattaki
varlk türlerine hükmetme.
Hâlk:
her fleyi yoktan var eden,
yaratc; Allah.
hamakat:
ahmaklk, beyinsizlik,
anlayflszlk.
harp:
savafl.
havale:
üstüne brakma.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal ve tam ye-
rinde olmas.
hususî:
özel
ihtiyar:
seçme, tercih.
ihtiyar- âmm:
Allahn her fleyi
kuflatan iradesi.
inkâr:
reddetme.
irade-i ihtiyariye:
hür tercih.
irade-i külliye:
Cenab- Hakkn
her fleye hâkim olan ve her fleyi
içine alan iradesi.
irae etme:
gösterme.
irca etme:
geri verme, geri dön-
dürme.
isnat:
dayanma, dayandrma.
kanun-u askeriye:
askerlik ka-
nunu.
kastî harekât:
bilerek ve isteye-
rek yaplan hareketler.
kastî:
isteyerek ve bilerek yap-
lan.
mahiyet:
bir fleyin asl, hakikati,
iç yüzü.
malûm:
bilinen, belli.
misillü:
benzeri, gibi.
mucizat:
mucizeler, insanlarn
benzerini yapmaktan âciz
kaldklar Allahn fiilleri ve
eserleri.
muzaaf:
kat kat, katmerli.
nam takma:
adlandrma,
isimlendirme.
nam:
isim, ad.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nihayetsiz:
snrsz.
nispet:
alâka, ba¤.
nizam:
düzen.
Sâni:
her fleyi sanatl bir flekil-
de yaratan Allah.
tabiat:
bütün varlklar.
tabur:
dört bölükten meyda-
na gelen, bölük veya batarya-
dan büyük, alaydan küçük
askerî birlik.
tesadüf:
rastlant.
ünvan:
ad, isim.
yâd etme:
anma, hatra getir-
me.
zahirî:
görünen, görünürdeki.
ziyade:
fazla.
284 | SÖZLER
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ