yaparlar. ‹flte bunun için, Kur’ân-› Hakîm, öyle i’cazkâr
bir belâgatle ve öyle âlî ve bâhir üslûplarla ve öyle galî ve
zahir temsiller ve mesellerle ins ve cinni isyandan ve tu¤-
yandan zecreder ki, kâinat› titretir. Meselâ, “
Ey ins ve
cin! Emirlerime itaat etmezseniz, haydi hudud-u mül-
kümden elinizden gelirse, ç›k›n›z
” meseline iflaret eden
p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG p
QÉ n
£r
bn
G r
øp
e Gho
òo
Ør
æn
J r
¿n
G r
ºo
àr
© n
£n
à°r
SG p
¿p
G ¢p
ùr
fp
’r
Gn
h u
øpr
÷G n
ön
ûr
©n
eÉn
j
p
A '
B’'
G u
…n
Ép
Ñn
a @ m
¿É n
£ r
?o
°ùp
H s
’p
G n
¿ho
òo
Ør
æn
J n
’ Gho
òo
Ør
fÉn
a ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h
m
QÉn
f r
øp
e l
®G n
ƒo
°T Én
ª o
µ
r
«n
?n
Y o
?°n
Sr
ôo
j @ p
¿Én
Hu
òn
µo
J Én
ªo
µ qp
H n
Q
1
@ p
¿G n
ö p
ü n
à r
æn
J n
Ón
a ¢ l
SÉ n
ëo
f n
h
ayetindeki azametli inzara ve dehfletli tehdide ve fliddetli
zecre dikkat et. Nas›l ins ve cinnin gayet ma¤rurâne te-
merrütlerini, gayet mu’cizâne bir belâgatle k›rar, aczleri-
ni ilân eder, saltanat-› rububiyetin geniflli¤i ve azameti
nispetinde ne kadar âciz ve bîçare olduklar›n› gösterir.
Güya flu ayetle, hem
2
p
Ú/
WÉn
«°s
û?p
d Ék
eƒo
Lo
Q Én
gÉn
æ r
?n
©n
Ln
h
ayetiyle
böyle diyor ki:
“Ey hakareti içinde ma¤rur ve mütemerrit ve ey zaaf
ve fakr› içinde serkefl ve muannit olan cin ve ins! Nas›l
cesaret edersiniz ki, isyan›n›zla öyle bir Sultan-› Zîflan’›n
evamirine karfl› geliyorsunuz ki; y›ld›zlar, aylar, günefller,
emirber neferleri gibi, emirlerine itaat ederler.
“Hem, tu¤yan›n›zla öyle bir Hâkim-i Zülcelâl’e karfl›
mübareze ediyorsunuz ki; öyle azametli mutî askerleri
SÖZLER | 295
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
fakr:
muhtaçl›k.
galî:
de¤erli.
gayet:
son derece.
güya:
sanki.
hakaret:
küçüklük, de¤ersizlik.
Hâkim-i Zülcelâl:
her fleye hük-
meden Allah.
hem:
bununla birlikte.
hudud-u mülk:
mülkün, idarenin
s›n›r›.
i’cazkâr:
mu’cizeli.
ilân:
duyurma, bildirme.
inkâr:
reddetme.
ins:
insan.
inzar:
sak›nd›rma, uyarma.
isyan:
bafl kald›rma, itaatsizlik.
iflaret:
niflan, belirti.
itaat etme:
ba¤l› kalma, uyma.
itaat:
boyun e¤me.
kâinat:
varl›klar.
ma¤rur:
kendini be¤enmifl, gu-
rurlu.
ma¤rurâne:
gururlu bir flekilde.
mesel:
örnek, misal.
muannit:
inatç›.
mu’cizâne:
mu’cizeli, ola¤anüstü.
mutî:
boyun e¤en, itaat eden.
mübareze:
kavga.
mütemerrit:
dik kafal›, inatç›.
nefer:
asker.
nimet:
ba¤›fl, ikram, iyilik.
nispet:
oran ölçü.
Rab:
yaratan, büyüten, terbiye ile
besleyen, yetifltiren.
saf:
dizi, s›ra.
saltanat-› rububiyet:
Allah’›n
tam bir hâkimiyetle bütün varl›k-
lar› yetifltirmesi, ihtiyaçlar›n› gi-
dermesi, uyum içinde sevk ve
idare etmesi.
serkefl:
bafl kald›ran, asi.
Sultan-› Zîflan:
flan› yüce sultan.
fliddet:
sertlik, çokluk, kuvvet ve
güç derecesi.
tehdit:
korkutma.
temerrüt:
inatç›l›k.
temsil:
benzetme, örnek.
tu¤yan:
azg›nl›k, sapk›nl›k.
üslûp:
ifade flekli, söyleme tarz›.
zaaf:
zay›fl›k.
zahir:
aç›k, görünür.
zecir:
yasaklama, sak›nd›rma.
âciz:
güçsüz.
acz:
güçsüzlük.
âlî:
yüksek, yüce.
asker:
ordu mensubu.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
azamet:
büyüklük, yücelik.
bâhir:
aç›k, anlafl›l›r.
belâgat:
maksada ve duruma
uygun güzel söz söyleme.
bîçare:
çaresiz.
cesaret:
cesurluk.
cin:
gözle görünmeyen ma-
nevî bir varl›k.
dehfletli:
korkutucu.
emir:
buyruk, ifl buyurma.
emirber:
emir dinleyen.
evamir:
emirler.
1.
Ey cinler ve insanlar toplulu¤u! E¤er göklerin ve yerin s›n›rlar›ndan ç›k›p gitmeye gücünüz
yeterse, haydi, ç›k›n. Fakat Allah’›n verece¤i bir kuvvet olmadan ç›kamazs›n›z. • Rabbinizin
nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? • Üzerinize saf ateflten bir alevle bak›r gibi k›z›l bir
duman sal›n›r da, birbirinize hiçbir yard›m›n›z dokunmaz. (Rahman Suresi: 33-35.)
2.
fieytanlar için o kandilleri birer tafl yapt›k... (Mülk Suresi: 5.)