için at›lan manc›n›klar ve iflaret fiflekleri misillü, o fleytan-
lar› ebvab-› semadan o flahaplarla ret ve tartt›r.
‹flte y›ld›z böce¤i hükmünde olan kafa fenerine itimat
eden ve Kur’ân güneflinden gözünü yuman kozmo¤raf-
yac› efendi! fiu yedi basamaklarda iflaret edilen hakikat-
lere birden bak, gözünü aç, kafa fenerini b›rak, gündüz
gibi i'caz ›fl›¤› içinde flu ayetin manas›n› gör. O ayetin
semas›ndan bir hakikat y›ld›z› al; senin bafl›ndaki fleyta-
na at, kendi fleytan›n› recmet. Biz dahi etmeliyiz ve
1
p
Ú/
WÉn
«°s
ûdG p
äGn
õn
ªn
g r
øp
e n
?p
H o
Pƒo
Yn
G u
Ün
Q
beraber demeliyiz.
2
( o
án
©p
WÉn
?r
dG o
án
ªr
µp
r
?Gn
h ) o
án
¨p
dÉ n
Ñ r
dG o
ás
éo
?r
G p
¬
s
?p
?n
a
3
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G B É '
æn
àr
ª s
?n
Y Én
e
s
’p
G B É '
æ n
d n
º r
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ
°o
S
®
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
delil:
k›lavuz, rehber.
ebvab-› sema:
gök kap›lar›.
hak:
do¤ru.
hakikat y›ld›z›:
y›ld›z gibi gerçek.
hakikat:
gerçek, as›l.
hikmet:
gizli sebep, ‹lâhî gaye;
herkesin bilmedi¤i gizli maksat.
hüküm:
de¤erinde.
i’caz:
mu’cizeli.
iktibas:
k›smen aktarma, al›nt›.
iflaret:
niflan.
itimat eden:
güvenen.
kafa feneri:
kiflinin kendine ait
akl›, bilgisi.
kat’î:
kesin.
kozmo¤rafya:
astronomi, gök bi-
limi.
Kur’ân günefli:
Kur’ân’›n hüküm-
leri, Kur’ân’›n nuru.
mana:
anlam.
manc›n›k:
düflmana a¤›r tafllar
f›rlatmak için kullan›lan savafl
aleti ve mermisi.
misillü:
benzeri.
recim:
tafllama.
ret:
reddetme.
sema:
gökyüzü.
flahap:
atefl parças›.
fleytan:
iblis,
tart:
kovma.
tenzih:
Allah’› yüce tutma, mü-
nezzeh sayma.
vesvese:
flüphe, kuruntu.
y›ld›z böce¤i:
atefl böce¤i.
1.
“Ey Rabbim, fleytanlar›n vesveselerinden Sana s›¤›n›r›m. (Mü’minun Suresi: 97.)
2.
Tam ve kesin delil [ve aç›k ve kat’î görünen hikmet] Allah’›nd›r. (En’am Suresi 149. ayetten
iktibast›r.)
3.
Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz. Senin bize ö¤retti¤inden baflka bizim hiç-
bir bilgimiz yoktur. Sen her fleyi hakk›yla bilir, her ifli hikmetle yapars›n. (Bakara Suresi: 32.)
298 | SÖZLER
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ