Sözler - page 308

u¤raflmaz. Amma inkâr ise, o adem-i kabul de¤il, belki
o, kabul-ü ademdir, bir hükümdür. Onun akl› hareket et-
meye mecburdur. O hâlde senin gibi bir fleytan, onun ak-
l›n› elinden al›r, sonra inkâr› ona yutturur. Hem, ey fley-
tan, bat›l› hak ve muhali mümkün gösteren gaflet ve da-
lâlet ve safsata ve inat ve mugalâta ve mükâbere ve i¤fal
ve görenek gibi fleytanî desiselerle, çok muhalât› intaç
eden inkâr ve küfrü, o bedbaht insan suretindeki hay-
vanlara yutturmuflsun.
Rabian
: Hem, Kur’ân’› kelâm-› befler farz etmek;
lâz›m gelir ki, âlem-i insaniyetin semavat›nda y›ld›zlar gi-
bi parlayan asfiyalara, s›dd›kînlere, aktaplara bilmüflahe-
de rehberlik eden ve bilbedahe mütemadiyen hak ve
hakkaniyeti, s›dk ve sadakati, emn ve emaneti umum ta-
bakat-› ehl-i kemale talim eden ve erkân-› imaniyenin ha-
kaik›yla ve erkân-› ‹slâmiyenin desatiriyle iki cihan›n sa-
adetini temin eden ve bu icraat›n›n flahadetiyle bizzarure
hak ve halis ve safî hakikat ve gayet do¤ru ve pek ciddî
olmak lâz›m gelen bir kitab›, kendi evsaf›n›n ve tesirat›-
n›n ve envar›n›n z›dd›yla muttas›f tasavvur edip—hâflâ,
sümme hâflâ—bir sahtekâr›n tasniat ve iftiralar›n›n mec-
muas› nazar›yla bakmak, Sofestaîleri ve fleytanlar› dahi
utand›racak ve titretecek flenî bir hezeyan-› küfrî olmak-
la beraber; izhar etti¤i din ve fleriat-› ‹slâmiyenin flahade-
tiyle ve müddet-i hayat›nda gösterdi¤i bilittifak fevkalâde
takvas›n›n ve halis ve safî ubudiyetinin delâletiyle ve bi-
littifak kendinde görünen ahlâk-› hasenesinin iktizas›yla
ve yetifltirdi¤i bütün ehl-i hakikatin ve sahib-i kemalât›n
adem-i kabul:
kabul etmeme.
ahlâk-› hasene:
güzel ahlâk.
aktap:
en büyük velî, kutuplar.
âlem-i insaniyet:
insanl›k âlemi.
asfiya:
Allah’›n samimî ve sevgili
kullar›.
bat›l:
yalan, haks›z, bofl.
bedbaht:
kötü bahtl›, mutsuz.
bilbedahe:
aç›ktan.
bilittifak:
beraberce.
bilmüflahede:
görerek.
bizzarure:
ister istemez; zorunlu
olarak.
ciddî:
çok önemli.
delâlet:
iflaret.
desatir:
kurallar.
desise:
hile, aldatmaca.
emanet:
güvenilen birine bir fleyi
geçici olarak b›rakma; geçici ola-
rak b›rak›lan fley.
emn:
güven.
envar:
nurlar, ayd›nl›klar.
erkân-› imaniye:
iman›n flartlar›.
erkân-› ‹slâmiye:
‹slâmiyetin
flartlar›.
evsaf:
özellikler.
farz etmek:
kabul etmek, var-
saymak.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gaflet:
bofl bulunma, dikkatsizlik.
gayet:
son derece.
hak:
do¤ru.
hakaik:
do¤rular.
hakikat:
gerçek.
halis:
hilesiz.
hâflâ:
asla, öyle de¤il.
hezeyan-› küfrî:
inançs›zl›¤›n
saçmal›¤›.
hüküm:
karar, de¤erlendirme.
icraat:
ifller, yap›lanlar.
iftira:
yalanla birine suç yükleme.
i¤fal:
yan›ltma, flafl›rtma.
iki cihan:
dünya ve ahiret âlem-
leri.
iktiza:
gereklilik, gere¤iyle.
inat:
›srarla dikine gitme.
inkâr:
reddetme, imans›zl›k.
intaç:
netice verme.
izhar:
a盤a vurma.
kabul-i adem:
yoklu¤u, kabul et-
me.
kelâm-› befler:
insan sözü.
küfür:
inanmama.
lâz›m:
gerek.
mecbur:
zorunlu.
mecmua:
kitap.
mugalâta:
yan›lt›c› söz.
muhal:
olabilmesi düflünüleme-
yen, imkâns›z.
muhalât:
olmayacak ifller.
muttas›f:
s›fatlanan.
müddet-i hayat:
yaflam süresi.
mükâbere:
büyüklük taslama.
mümkün:
olabilir.
mütemadiyen:
sürekli olarak.
nazar:
bak›fl, görüfl.
rabian:
dördüncüsü.
rehber:
yol gösteren.
saadet:
mutluluk.
sadakat:
içten olan ba¤l›l›k.
safî:
saf, duru.
safsata:
gerçek d›fl›, yalan.
sahib-i kemalât:
imanl› mü-
kemmel insanlar.
sahtekâr:
düzenbaz.
semavat:
gökler.
s›dd›kîn:
sözünde, iflinde
do¤ru olanlar, velîler.
s›dk:
do¤ruluk.
Sofestaî:
flüpheci, de¤iflmez
gerçe¤in varl›¤›na inanma-
yan.
suret:
biçim, flekil.
sümme hâflâ:
kesinlikle öyle
olamaz.
flahadet:
tan›kl›k.
flenî:
kötü, fena.
fleriat-› ‹slâmiye:
‹slâm fleri-
at›.
fleytan:
iblis, sapk›n.
fleytanî:
fleytanca.
takva:
haramlardan kaç›n-
mak, Allah korkusu.
talim:
ö¤retme, yetifltirme.
tasavvur:
düflünme, zihinde
tasarlama.
tasniat:
uydurmalar.
temin:
elde etme.
tesirat:
etkiler, tesirler.
ubudiyet:
Allah’a kulluk.
umum:
bütün.
z›t:
karfl›t, ters.
308 | SÖZLER
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,298,299,300,301,302,303,304,305,306,307 309,310,311,312,313,314,315,316,317,318,...1482
Powered by FlippingBook