dünyada bütün ümmetinin salâvatlarn birden iflitir ve k-
yamette bütün asfiya ile bir anda görüflür; biri birisine
mâni olmaz. Hatta evliyadan, ziyade nuraniyet kesp
eden ve abdal denilen bir ksm, bir anda birçok yerlerde
müflahede ediliyormufl. Ayn zat, ayr ayr çok iflleri gö-
rüyormufl.
Evet, nasl cismaniyata cam ve su gibi fleyler âyine
olur; öyle de, ruhaniyata dahi hava ve esîr ve âlem-i mi-
salin baz mevcudat âyine hükmünde ve berk ve hayal
süratinde bir vasta-i seyir ve seyahat suretine geçerler.
Ve o ruhanîler, hayal süratiyle o merâyâ-i nazifede, o
menazil-i lâtifede gezerler. Bir anda binler yerlere girer-
ler.
Madem günefl gibi âciz ve musahhar mahlûklar ve ru-
hanî gibi madde ile mukayyet nimnuranî masnular, nura-
niyet srryla, bir yerde iken, pek çok yerlerde bulunabi-
lirler; mukayyet bir cüzî iken, mutlak bir küllî hükmünü
alrlar; bir anda cüzî bir ihtiyar ile, pek çok muhtelif ifl-
leri yapabilirler. Acaba, maddeden mücerret ve muallâ
ve tahdid-i kayt ve zulmet-i kesafetten münezzeh ve mü-
berra; ve flu umum envar ve bütün nuraniyat Onun en-
var- kudsiye-i esmasnn bir kesif zlâli; ve umum vücut
ve bütün hayat ve âlem-i ervah ve âlem-i misal nimfleffaf
bir âyine-i cemali; ve sfât muhita ve fluunat külliye olan
bir Zat- Akdesin irade-i külliye ve kudret-i mutlaka ve
ilm-i muhitle tecelli-i sfât ve cilve-i efali içindeki tevec-
cüh-ü ehadiyetinden hangi fley saklanabilir, hangi ifl a¤r
SÖZLER | 317
O
N
A
LTINCI
S
ÖZ
kudret-i mutlaka:
hiçbir snr ta-
nmayan ve her fleyi bir fley gibi
tesirine alan Allahn kudreti.
külli:
bütünsel, bütüne ait.
maddeden mücerret ve muallâ:
maddeye muhtaç olmayan, yüce
olan.
mahlûk:
sonradan yaratlmfl var-
lklar.
mâni:
engel.
menazil-i lâtife:
hofl ve güzel
yerler.
merâyâ-i nazife:
temiz, pak ay-
nalar.
mevcudat:
varlklar.
mukayyet:
kaytl, ba¤l, snrl.
musahhar:
boyun e¤en, emir al-
tna giren.
mutlak:
snrsz, kaytsz.
müflahede:
görme ve görünme.
nimnuranî masnular:
sanatl ola-
rak yaratlan, yar nuranî ve flk
saçan cisimler.
nimfleffaf:
yar fleffaf.
nuraniyat:
nurdan yaratlmfl var-
lklar.
nuraniyet srr:
fleffaf fleylerden
yansyan parlaklk, aydnlk özelli-
¤i.
nuraniyet:
nurluluk, parlaklk.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulmayan varlk.
ruhanîler:
cisim olmayp gözle
görülmeyen cinler ve melekler
gibi varlklar.
ruhaniyat:
ruhanîler; cisim olma-
yp, gözle görülmeyen cin ve me-
lekler gibi varlklar.
salâvat:
Peygamberimize rahmet
ve esenlik duas.
sfât muhita:
her fleyi kuflatan
sfatlar.
suret:
flekil.
sürat:
hz.
fluunat külliye:
Allahn fiillerinin
her yeri ihata ederek ifl görmesi.
tahdid-i kayt :
kayt altna alma.
tecelli-i sfât:
sfatlarn tecellisi,
lâhî sfatlarn görünmesi.
teveccüh-ü ehadiyet:
Allahn,
her bir fleyde birli¤i tecelli etmesi
manasnda ehadiyet sfatyla bir
fleye yönelmesi.
umum:
bütün.
vasta-i seyir ve seyahat:
gezip
görme arac.
zat:
flahs, kifli.
Zat- Akdes:
her türlü kusur ve
noksandan uzak olan zat, Allah.
ziyade:
fazla.
zulmet-i kesafetten münezzeh
ve müberra:
maddenin katlk ve
yo¤unluk karanl¤ndan uzak ve
arnmfl olmak
abdal:
evliyadan nuraniyet
kazanmfl ve bir anda birkaç
yerde görünebilen zatlar.
âciz:
baflkasna muhtaç, ken-
di gücü olmayan.
âlem-i ervah:
ruhlar âlemi.
âlem-i misal:
görüntüler âle-
mi, misal âlemi
asfiya:
Peygamberimizin yo-
lunda ilim ve amel, takva ve
ibadet ile safiyet kazananlar.
âyine hükmünde:
ayna özel-
li¤inde.
âyine-i cemal:
güzelli¤i gös-
teren ayna.
berk:
flimflek.
cilve-i efal:
fiillerin tecellisi ,
fiillerin görünmesi.
cismaniyat:
maddî fleyler, ci-
sim hâlinde olan varlklar.
cüzî bir ihtiyar ile:
küçük bir
arzu ve irade ile.
cüzî:
fert, birey; az.
envar:
nurlar.
envar- Kudsiye-i Esma:
Al-
lahn kudsî isimlerinin nurlar.
esir:
kâinattaki bütün boflluk-
lar dolduran, elektrik s ve
fl¤ nakleden madde.
evliya:
velîler, Allah dostlar.
hayal sürati:
hayal hz.
hükmünü almak:
yerine geç-
mek.
ilm-i muhit:
her fleyi kuflatan
ve bütün yönleri ile bilen Al-
lahn ilmi.
irade-i külliye:
her fleyi ta-
sarrufuna alan ve her fleye
tesir eden Allahn iradesi
kesif zlâli:
koyu gölgesi.
kesb etmek:
kazanmak.
kyamet:
kâinatn ölümü.