vaz›h, kalbe nuranî olacak temsil yolunu ihtiyar ile,
‹mam-› Rabbanî (r.a.) gibi deriz:
1
r
ôn
Ñn
N r
Ën
ƒo
c?/
e¢p
ùr
ªn
°Tr
Rn
G r
º°n
ùr
ªn
°T p
?n
Óo
Z @ r
øn
e r
ºn
à°r
Sn
ôn
> r
Ö°n
T ¬n
f r
ºn
Ñn
°T ¬n
f
Temsil, i’caz-› Kur’ân’›n en parlak bir âyinesi oldu¤un-
dan, biz dahi bir temsil ile flu s›rra bakaca¤›z. fiöyle ki:
Bir tek zat, muhtelif merâyâ vas›tas›yla külliyet kesp
eder. Cüz’î-yi hakikî iken, umumî fluunata malik bir küllî
hükmüne geçer. Meselâ, flems bir cüz’î-yi müflahhas
iken, eflya-i fleffafe vas›tas›yla, öyle bir küllî hükmüne ge-
çer ki, rûy-i zemini timsalleriyle, akisleriyle dolduruyor;
hatta katarat ve parlak zerrat adedince cilveleri bulunu-
yor. Güneflin harareti ve ziyas› ve ziyas›n›n içinde olan
yedi renkli elvan-› seb’as›, her birisi, mukabilindeki eflya-
ya muhit, âmm ve flamil olduklar› hâlde; her bir fleffaf
fley dahi güneflin timsaliyle beraber harareti, hem ziyay›,
hem elvan-› seb’ay› göz bebe¤inde sakl›yor ve safî kalbi-
ni ona bir taht yap›yor.
Demek, flems, vahidiyet haysiyetiyle, ona mukabil
umum eflyaya muhit oldu¤u gibi; ehadiyet cihetiyle, her
bir fleyde günefl çok vas›flar›yla beraber, bir nevi cilve-i
zat›yla bulunur.
Madem temsilden temessül bahsine geçtik. Temessü-
lün çok enva›ndan flu meseleye medar olacak üç nev’ine
iflaret ederiz.
•
Birincisi
, kesif maddî fleylerin akisleridir. O akisler
hem gayrd›r, ayn de¤il; hem mevatt›r, ölüdür, hüviyet-i
sûriyesinden baflka hiçbir hasiyete malik de¤il.
SÖZLER | 315
O
N
A
LTINCI
S
ÖZ
cüz-i hakikî:
gerçekte tek bir
fert.
cüz-i müflahhas:
somut tek bir
flah›s.
ehadiyet:
her bir varl›kta görülen
birlik tecellisi.
elvan-› seb’a:
yedi renk.
enva:
çeflitler.
eflya-i fleffafe:
fleffaf, geçirgen
maddeler.
gayr:
baflka.
hararet:
›s›, s›cakl›k.
hasiyet:
özellik.
haysiyetiyle:
bak›m›ndan, yö-
nüyle.
hüviyet-i sûriye:
görünüflteki
mahiyet, flekil, kimlik.
i’caz-› Kur’ân:
Kur’ân’›n mu’cizeli-
¤i.
ihtiyar:
seçme, tercih etme.
katarat:
damlalar.
kesif:
yo¤un, fleffaf olmayan.
küllî hükmüne geçmek:
ço¤al-
mak, büyümek, daha bütünsel
bir hâl almak.
külliyet kesb etmek:
bütünlük
kazanmak.
malik:
sahip.
medar:
sebep, vas›ta.
merâyâ:
aynalar.
mevat:
ölü, cans›z.
muhit:
ihata eden, kapsay›c›, ku-
flat›c›.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
mukabil:
karfl›.
nev:
çeflit, tür.
nuranî:
nurlu, ayd›nl›k.
parlak zerrat:
yans›tma özelli¤i
olan küçük parçac›klar.
rûy-i zemin:
yeryüzü.
safî:
saf, temiz.
s›r:
anlafl›lmas› zor gizemli mese-
le.
flamil:
kaplayan, çevreleyen, içi-
ne alan.
fleffaf:
›fl›¤› geçiren ve yans›tan,
saydam.
flems:
günefl.
fluunat:
ifller, hâller, özellikler.
temessül:
bir fleyin bir yerde su-
retini ve mahiyetini aksettirmesi.
temsil yolu:
örnekleme metodu.
temsil:
örnekleme ile bir hakika-
ti akla yaklaflt›rmak için izah et-
me; örnekleme, gösterme.
timsal:
görüntü, benzer, örnek.
umum:
bütün.
umumî:
genel.
vahidiyet:
bütün varl›klar› kapla-
yan birlik tecellisi.
vas›f:
özellik.
vaz›h:
aç›k, kolay anlafl›l›r ifade.
zat:
kifli, flah›s.
ziya:
›fl›k.
akis:
yans›ma.
âmm:
umumî, genel, herkese
ilgilendiren.
ayn:
asl›, kendisi.
cihetiyle:
yönüyle, bak›m›n-
dan.
cilve:
yans›ma, görünme.
cilve-i zat:
zat›n görüntüsü,
kendisinin görüntüsü.
1.
Okunuflu
: Ne flebem, ne flebperestem men. • Gulâmi flemsem, ez flemsi mî gûyem haber.
Manas›
: Ben ne geceyim, ne geceye kulluk ederim. • Ben bir hakikat güneflinin hizmetkâr›-
y›m ki, ondan size haber getiriyorum. (‹mam-› Rabbanî,
Mektubat
, 1:130.)