mahpus oldu¤un için, ondan gayet uzaks›n. Onun, yal-
n›z bir k›s›m akisleriyle, gölgeleriyle temas edebilirsin ve
bir nevi cilveleriyle ve cüz’î tecellileriyle görüflebilirsin ve
bir s›n›f s›fatlar› hükmünde olan elvanlar›na ve bir taife
isimleri hükmünde olan flualar›na ve mazharlar›na yana-
flabilirsin. E¤er, güneflin mertebe-i aslîsine yanaflmak ve
bizzat do¤rudan do¤ruya güneflin zat› ile görüflmek ister-
sen, o vakit, pek çok kay›tlardan tecerrüt etmekli¤in ve
pek çok meratib-i külliyetten geçmekli¤in lâz›m gelir.
Âdeta, sen, manen tecerrüt cihetiyle, küre-i arz kadar
büyüyüp, hava gibi ruhen inbisat edip ve kamer kadar
yükselip, Bedir gibi mukabil geldikten sonra, bizzat per-
desiz onunla görüflüp, bir derece yanaflmak dava edebi-
lirsin.
Öyle de, o Celîl-i Pürkemal, o Cemil-i Bîmisal, o Va-
cibü’l-Vücud, o Mucid-i Külli Mevcut, o fiems-i Sermed,
o Sultan-› Ezel ve Ebed, sana senden yak›nd›r; sen On-
dan nihayetsiz uzaks›n. Kuvvetin varsa, temsildeki deka-
ik› tatbik et.”
Saniyen
: Meselâ,
1
n
¤r
Yn
’r
G o
?n
ã n
Ÿr
G !n
h
, bir padiflah›n çok
isimleri içinde “kumandan” ismi çok mütedahil daireler-
de tezahür eder. Serasker daire-i külliyesinden tut, müfli-
riyet ve ferikiyet, tâ yüzbafl›, tâ onbafl›ya kadar genifl ve
dar, küllî ve cüz’î dairelerde de zuhur ve tecellisi vard›r.
fiimdi, bir nefer hizmet-i askeriyesinde onbafl› makam›n-
da tezahür eden cüz’î kumandanl›k noktas›n› merci tutar,
kumandan-› azam›na flu cüz’î cilve-i ismiyle temas eder
akis:
yans›ma.
bedir:
ay›n dolunay hâli.
bizzat:
flahsen, kendi.
Celil-i Pürkemal:
kemalât›n zir-
vesindeki yüce kudretli zat.
Cemîl-i Bîmisal:
benzersiz güzel-
lik sahibi yüce Allah.
cilve:
görüntü, yans›ma.
cilve-i isim:
ismin cilvesi, görün-
tüsü.
cüz’î:
küçük, az.
daire-i külliye:
büyük ve genifl
daire.
dava:
iddia.
dekaik:
incelikler.
elvan:
renkler.
ferikiyet:
generallik.
gayet:
son derece.
hizmet-i askeriye:
askerlik hiz-
meti.
inbisat:
geniflleme, yay›lma.
kamer:
ay.
kumandan-› azam:
en büyük ku-
mandan.
külli:
büyük.
küre-i arz:
dünya
mahpus:
hapsedilmifl.
mazhar:
gösteren, yans›tan.
meratib-i külliyet:
büyük merte-
beler.
merci:
müracaat edilecek yer.
mertebe-i asliye:
as›l makam;
gerçek mertebe, derece.
Mucid-i Külli Mevcut:
tüm var-
l›klar›n yoktan yarat›c›s› olan Al-
lah.
mukabil gelmek:
karfl› karfl›ya
gelmek.
müfliriyet:
mareflallik.
mütedahil:
birbiri içinde.
nefer:
asker, er.
nevi:
çeflit.
nihayetsiz:
sonsuz.
serasker:
ordu komutan›.
Sultan-› Ezel ve Ebed:
bafllang›c›
ve sonu olmayan padiflah.
fiems-i Sermed:
asla batmayan
günefller günefli olan Allah.
flua:
bir ›fl›k kayna¤›ndan uzanan
›fl›k demeti.
taife:
tak›m
tatbik etme:
uygulama.
tecelli:
görünme, bilinme, be-
lirme.
tecerrüt:
soyutlaflma; mad-
deden s›yr›lma.
temsil:
verilen misal, örnek,
benzetme.
tezahür:
görünme, belirme.
Vacibü’l-Vücud:
varl›¤› vacip
olan Allah.
zat›:
kendi, flahs›.
zuhur:
ortaya ç›kma, görün-
me.
1.
En güzel s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)
322 | SÖZLER
O
N
A
LTINCI
S
ÖZ