Sözler - page 309

tasdikiyle en mutekit, en metin, en emin, en sad›k bir za-
t›—hâflâ, sümme hâflâ, yüz bin kere hâflâ—itikats›z, en
emniyetsiz, Allah’tan korkmaz bir vaziyette farz etmek,
muhalât›n en çirkin ve menfur bir suretini ve dalâletin en
zulümlü ve zulmetli bir tarz›n› irtikâp etmek lâz›m gelir.
E l hâ s › l
: On Dokuzuncu Mektubun On Sekizinci ‹fla-
retinde denildi¤i gibi, nas›l kulakl› âmî tabakas›, i’caz-›
Kur’ân fehminde demifl: ‘Kur’ân, bütün dinledi¤im ve
dünyada mevcut kitaplara k›yas edilse, hiçbirisine benze-
miyor ve onlar›n derecesinde de¤ildir.” Öyle ise, ya
Kur’ân umumun alt›ndad›r veya umumunun fevkinde bir
derecesi vard›r. Umumun alt›ndaki fl›k ise, muhal olmak-
la beraber, hiçbir düflman, hatta fleytan dahi diyemez ve
kabul etmez. Öyle ise, Kur’ân umum kitaplar›n fevkinde-
dir; öyle ise mu’cizedir.
Aynen öyle de, biz de ilm-i usul ve fenn-i mant›kça
“sebir ve taksim” denilen en kat’î bir hüccetle deriz:
Ey fleytan ve ey fleytan›n flakirtleri! Kur’ân ya Arfl-›
Azamdan, ‹sm-i Azamdan gelmifl bir kelâmullaht›r, veya-
hut—hâflâ, sümme hâflâ, yüz bin kere hâflâ—yerde, sah-
tekâr ve Allah’tan korkmaz ve Allah’› bilmez, itikats›z bir
beflerin düzmesidir. Bu ise, ey fleytan, sab›k hüccetlere
karfl› bunu sen diyemedin ve diyemezsin ve diyemeye-
ceksin. Öyle ise, bizzarure ve bilâflüphe, Kur’ân Hâl›k-›
Kâinat›n kelâm›d›r. Çünkü ortas› yoktur ve muhaldir ve
olamaz. Nas›l ki kat’î bir surette ispat ettik; sen de gör-
dün ve dinledin.
SÖZLER | 309
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
menfur:
nefret edilen, çirkin.
metin:
sa¤lam.
mevcut:
var olan.
mu’cize:
harika, ola¤anüstü.
muhal:
olmas› düflünülmeyen,
imkâns›z.
muhalât:
imkâns›zl›klar, olmas›
düflünülmeyenler.
mutekit:
dindar.
sab›k:
geçen.
sad›k:
do¤ru.
sahtekâr:
düzenbaz.
sebr ve taksim:
bir fleyin asl›nda
bulunan vas›flar›n, birer birer illet
olmaktan ç›kar›ld›ktan sonra, tam
illet olmaya elveriflli olan›n tespit
edilmesi fleklindeki ispatlama
metodu.
suret:
biçim, flekil.
sümme hâflâ:
kesinlikle öyle ola-
maz.
flakirt:
talebe.
fleytan:
iblis, sapk›n.
fl›k:
seçenek.
tarz:
biçim, izlenilen yol.
tasdik:
do¤rulama.
umum:
bütün, genel.
vaziyet:
durum.
zat:
kifli, flah›s.
zulmet:
karanl›k.
zulüm:
eziyet.
âmî:
bilgisiz.
Arfl-› Azam:
Allah’›n kat›.
befler:
insan.
bilâflüphe:
flüphesiz.
bizzarure:
ister istemez.
dalâlet:
dinsizlik.
düzme:
yalandan.
elhâs›l:
özetle.
emin:
inan›l›r, güvenilir.
emniyetsiz:
güvensiz.
farz etmek:
kabul etmek,
varsayma.
fehim:
anlay›fl.
fenn-i mant›k:
mant›k bilimi.
fevk:
üst, de¤eri yüksek.
Hâl›k-› Kâinat:
her fleyin ya-
rat›c›s›.
hâflâ:
asla, öyle de¤ildir.
hüccet:
delil, tan›k.
i’caz-› Kur’ân:
insanlar›, ben-
zerini yapmaktan âciz b›ra-
kan Kur’ân’›n mu’cizeli¤i.
ilm-i usul:
usul bilgisi (meto-
doloji).
irtikâp etmek:
suç ifllemek,
kötü bir fley yapmak.
‹sm-i Azam:
en büyük isim.
ispat:
delil.
itikat:
iman, inanç.
kabul:
yan›na alma, benim-
seme.
kat’î:
flüphesiz, kesin.
kelâm:
söz, kelime.
kelâmullah:
Allah’›n sözleri.
k›yas:
karfl›laflt›rma.
lâz›m:
gerek.
1...,299,300,301,302,303,304,305,306,307,308 310,311,312,313,314,315,316,317,318,319,...1482
Powered by FlippingBook