Hakikaten ben de ona aldand›m, befler kelâm› farz
edip, öyle bakt›m. Gördüm ki, nas›l Bayezit’in elektrik
dü¤mesi çevrilip söndürülünce ortal›k karanl›¤a düfler;
öyle de, o farz ile, Kur’ân’›n parlak ›fl›klar› gizlenmeye
bafllad›. O vakit anlad›m ki, benim ile konuflan fleytand›r;
beni vartaya yuvarland›r›yor. Kur’ân’dan istimdat ettim.
Birden, bir nur kalbime geldi; müdafaaya kat’î bir kuvvet
verdi. O vakit flöylece fleytana karfl› münazara bafllad›.
Dedim: Ey fleytan! Bîtarafâne muhakeme, iki taraf or-
tas›nda bir vaziyettir. Hâlbuki, hem senin, hem insanda-
ki senin flakirtlerin, dedi¤iniz bîtarafâne muhakeme ise,
taraf-› muhalifi iltizamd›r. Bîtarafl›k de¤ildir, muvakkaten
bir dinsizliktir. Çünkü, Kur’ân’a kelâm-› befler diye bak-
mak ve öyle muhakeme etmek, fl›kk-› muhalifi esas tut-
makt›r, bat›l› iltizamd›r. Bîtarafâne muhakeme de¤ildir,
belki bat›la tarafgirliktir.
fieytan dedi ki: “Öyle ise, ne Allah’›n kelâm›, ne de
befler kelâm› deme; ortada farz et, bak.”
Ben dedim: O da olamaz. Çünkü, “münazaünfîh” bir
mal bulunsa, e¤er iki müddei birbirine yak›n ise ve kur-
biyet-i mekân varsa, o vakit, o mal ikisinden baflka biri-
nin elinde veya ikisinin elleri yetiflecek bir surette bir ye-
re b›rak›lacak. Hangisi ispat etse, o al›r. E¤er o iki müd-
dei birbirine gayet uzak, biri maflr›kta biri ma¤ripte ise,
o vakit kaideten, “sahibülyed” kim ise, onun elinde b›ra-
k›lacakt›r. Çünkü, ortada b›rakmak kabil de¤ildir.
bat›l:
gerçek ve do¤ru olmayan.
befler kelâm›:
insan sözü.
befler:
insan.
bîtarafâne:
tarafs›zca.
bîtarafl›k:
tarafs›zl›k.
esas:
as›l.
farz etmek:
varsaymak.
hakikaten:
do¤rusu.
hâlbuki:
oysaki, öyle iken, gerçek
flu ki.
iltizam:
taraf tutma.
ispat:
delil, kan›t.
istimdat:
yard›ma ça¤›rma.
kabil:
mümkün.
kat’î:
kesin.
kelâm:
söz.
kelâm-› befler:
insan sözü.
kurbiyet-i mekân:
mekân
yak›nl›¤›.
ma¤rip:
bat›.
maflr›k:
do¤u.
muhakeme:
de¤erlendirme,
düflünme.
muvakkaten:
geçici olarak.
müdafaa:
savunma.
müddei:
iddia sahibi.
münazara:
tart›flma.
münazaünfîh:
hakk›nda tar-
t›fl›lan.
sahibülyed:
elinde tutan
kimse.
suret:
biçim.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
fleytan:
sapk›n, iblis.
fl›kk-› muhalif:
karfl› taraf, z›t
görüfl.
taraf-› muhalif:
karfl› taraf.
vakit:
zaman.
varta:
uçurum, tehlike.
vaziyet:
durufl, durum.
300 | SÖZLER
O
N
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ