Sözler - page 271

Hem, güneflin azamet-i nuraniyeti derecesinde ihata-
s›, nüfuzu ziyadeleflir. Nuraniyet azametindendir ki, en
küçük ufak fleyler, ondan gizlenip kaçamazlar. Demek,
azamet-i kibriyas›, cüz’î ve ufak fleyleri, nuraniyet s›rr›y-
la harice atmak de¤il, bilâkis daire-i ihatas›na al›yor.
Hem, günefli mazhar oldu¤u cilvelerde ve vazifelerde,
farz-› muhal olarak, fail-i muhtar farz etsek, o derece sü-
hulet ve sür’at ve vüs’at içinde, zerreden, katreden, de-
niz yüzünden seyyarata kadar izn-i ‹lâhî ile öyle iflliyor ki,
flu tasarrufat-› azîmeyi yaln›z bir mahz-› emir ile yapar ta-
hayyül edilebilir. Zerre ile seyyare, emrine karfl› müsavi-
dirler. Deniz yüzüne verdi¤i feyzi, zerreye de, kabiliyeti-
ne göre kemal-i intizam ile verir.
‹flte, sema denizinin yüzünde ziyadar bir kabarc›k ve
Kadîr-i Mutlak’›n Nur isminin cilvesine kesif bir âyinecik
olan flu güneflin, bilmüflahede, flu hakikatin üç esas›n›n
numunelerine mazhar oldu¤unu görüyoruz. Elbette gü-
neflin nur ve harareti, ilim ve kudretine nispeten toprak
gibi kesif hükmünde,
1
p
Qƒ t
ĉdG o
Qu
ón
? o
e ,p
Qƒ t
ĉdG o
Qu
ƒn
ĉo
e ,p
Qƒ t
ĉdG o
Qƒo
f
olan
Zat-› Zülcelâl, her fleye ilim ve kudretiyle nihayetsiz ya-
k›n ve hâz›r ve naz›r ve eflya Ondan gayet uzak oldu¤u-
na; hem, o derece külfetsiz mualecesiz, sühuletle iflleri
yapar ki, yaln›z mahz-› emrin sür’at ve sühuletiyle icat
eder gibi anlafl›ld›¤›na; hem hiçbir fley, cüz’î küllî, küçük
büyük daire-i kudretinden harice ç›kmad›¤›na ve kibriya-
s› ihata etti¤ine fluhut derecesinde bir yakîn-i imanî ile
iman ederiz ve iman etmek gerektir.
SÖZLER | 271
O
N
D
ÖRDÜNCÜ
S
ÖZ
fail-i muhtar:
diledi¤ini yapmak-
ta serbest olan fail.
farz etmek:
var saymak.
farz-› muhal:
olmayacak bir fleyi
olacakm›fl gibi düflünme.
feyiz:
bolluk, bereket.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, do¤ru.
hararet:
s›cakl›k.
hariç:
d›fl, d›fl›.
hâz›r ve naz›r:
Allah’›n her fleyin
yan›nda olmas› ve görüp gözet-
mesi.
icat:
yoktan yaratma.
ihata:
kuflatma, içine alma, sar-
ma.
iman:
inanma, inanç.
izn-i ‹lâhî:
Allah’›n izniyle.
kabiliyet:
yetenek.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kay›t ve
flarta tâbi olmaks›z›n her fleye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
katre:
damla.
kemal-i intizam:
tam ve mü-
kemmel düzen.
kesif:
kat›, yo¤un, koyu.
kibriya:
azamet, büyüklük.
kudret:
güç, kuvvet.
külfetsiz:
zahmetsiz, zorlanma-
dan.
küllî:
çok.
mahz-› emir:
sadece ve yaln›z
emir.
mazhar:
sahip olma, eriflme, sa-
hip.
mualecesiz:
do¤rudan do¤ruya.
müsavi:
eflit.
nihayetsiz:
s›n›rs›z.
nispeten:
oranla, k›yasla.
numune:
örnek.
Nur:
bütün varl›¤› ayd›nlatan, bü-
tün nurlar yaratan Allah.
nur:
›fl›k, parlakl›k.
nuraniyet:
nurluluk, parlakl›k.
nüfuz:
etki.
sema:
gökyüzü, gök.
seyyarat:
gezegenler.
seyyare:
gezegen.
sühulet:
kolayl›k.
sür’at:
çabukluk, h›zl›l›k.
fluhut:
görür gibi olma.
tahayyül:
hayal etme.
tasarrufat-› azîme:
büyük tasar-
ruflar, kullan›mlar.
vüs’at:
genifllik, bolluk.
yakîn-i imanî:
kesin bir bilgiyle
inanma, flüphesiz inanma.
Zat-› Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
ve haflmet sahibi olan zat, Allah.
zerre:
atom, çok küçük parça.
ziyadar:
›fl›kl›, parlak.
ziyadeleflmek:
artmak, fazlalafl-
mak.
zat:
kifli, flah›s.
zerre:
en küçük parça.
ziya:
›fl›k.
azamet:
büyüklük.
azamet-i kibriya:
büyüklü-
¤ün varl›klar› kuflatmas›.
azamet-i nuraniyet:
parlakl›-
¤›n›n büyüklü¤ü.
bilâkis:
aksine, tam tersi.
bilmüflahede:
gördü¤ümüz
gibi.
cilve:
görünme, yans›ma.
cüz’î:
pek az, küçük, az.
daire-i ihata:
kapsama alan›,
kuflatma alan›.
daire-i kudret:
Allah’›n ezelî
gücünün hâkim ve etkili ol-
du¤u daire.
esas:
gerçek.
1.
Nurlar›n nuru, nurlar›n nurland›r›c›s›, nurlar›n takdir edicisi.
1...,261,262,263,264,265,266,267,268,269,270 272,273,274,275,276,277,278,279,280,281,...1482
Powered by FlippingBook