‹flte, hava unsurunun yaln›z nakl-i asvat vazifesinde,
mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve mezkûr acayibi gösterdi¤i
ve dalâletin hadsiz muhaliyetini izhar etti¤i gibi, unsur-u
havaînin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik,
cazibe, dafia, ziya gibi sair letaifin naklinde flafl›rmadan,
muntazaman, asvat naklindeki vazifeyi gördü¤ü ayn› za-
manda, bu vazifeleri dahi gördü¤ü ayn› zaman›nda, bü-
tün nebatat ve hayvanata teneffüs ve telkih gibi hayata
lüzumu bulunan levaz›mat›, kemal-i intizam ile yetifltiri-
yor. Emir ve irade-i ‹lâhiyenin bir arfl› oldu¤unu kat'î bir
surette ispat ediyor ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve
sa¤›r tabiat ve kar›fl›k, hedefsiz esbap ve âciz, camit, ca-
hil maddeler, bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazife-
lerine kar›flmas›, hiçbir cihetle ihtimal ve imkân› bulun-
mad›¤›n› aynelyakîn derecesinde ispat etti¤ini kat'î kana-
at getirdim. Ve her bir zerre ve her bir parça, lisan-› hâl
ile
1
n
ƒ o
g s
’ p
G n
¬
n
d p
G n
B’
ve
2
l
ón
Mn
G *G n
ƒ o
g r
?o
b
dediklerini bildim ve bu
n
ƒ o
g
anahtar› ile havan›n maddî cihetindeki bu acayibi gör-
dü¤üm gibi, hava unsuru da bir
n
ƒ o
g
olarak âlem-i misal ve
âlem-i manaya bir anahtar oldu.
Gördüm ki, âlem-i misal, nihayetsiz foto¤raflar ve her
bir foto¤raf hadsiz hâdisat-› dünyeviyeyi ayn› zamanda,
hiç kar›flt›rmayarak al›yor. Binler dünya kadar büyük ve
genifl bir sinema-i uhreviye; ve fâniyat›n, fânî ve zail hâl-
lerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlar›n›n meyvelerini
sermedî temaflagâhlarda ve Cennette saadet-i ebediye
acayip:
flafl›rt›c› ve hayret verici
fleyler.
âciz:
güçsüz.
âlem-i mana:
anlamlardan ibret
olan âlem; gözümüzle gördü¤ü-
müz âlemin d›fl›ndaki âlem.
âlem-i misal:
bütün varl›klar›n ve
olaylar›n görüntülerinin kaydedil-
di¤i âlem.
arfl:
taht, tabaka.
asvat:
sesler.
aynelyakîn:
gözle görür derece-
de inanma.
cahil:
bilgisiz.
camit:
cans›z, donuk, kat›.
cazibe:
çekim gücü.
cilve-i vahdaniyet:
Cenab-› Hak-
k›n birli¤inin varl›klar üzerinde
görünmeleri.
dafia:
itme gücü.
dalâlet:
sapma, do¤ru yoldan ay-
r›lma.
ehemmiyetli:
önemli.
emir:
ifl buyurma, buyruk.
esbap:
sebepler.
fânî:
ölümlü.
fâniyat:
fânîlikler, ölümlülükler.
hâdisat-› dünyeviye:
dünyaya
ait olan olaylar.
hadsiz:
sonsuz.
hâl:
durum.
hayat:
yaflay›fl.
hedefsiz:
gayesiz, maksats›z.
ihtimal:
olabilirlik.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
irade-i ‹lâhiye:
Cenab-› Hakk›n
diledi¤ini yapabilme gücü, kudre-
ti.
ispat:
delil ve kan›t.
izhar:
a盤a vurma.
kanaat:
inanma.
kat’î:
kesin, flüphesiz.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kitabet:
yaz›m.
kuvvet:
fizikî güç, kudret.
letaif:
maddî olmayan çok ince
fleyler.
levaz›mat:
ihtiyaç maddeleri.
lisan-› hâl:
hâl ve beden dili.
mezkûr:
ad› geçen.
muhaliyet:
imkâns›zl›k.
muntazaman:
düzenli olarak.
nakl-i asvat:
seslerin nakli,
iletim.
nebatat:
bitkiler.
saadet-i ebediye:
sonsuz
mutluluk.
sahife-i havaiye:
havaya ait
sayfa.
sair:
di¤er, baflka.
sermedî:
sürekli, ölümsüz.
serseri:
bafl› bofl gezen.
sinema-i uhreviye:
ahirette
seyredilecek sinema.
tabiat:
kâinat; âlem ve için-
dekiler.
telkih:
afl›lama.
temaflagâh:
seyir ve gezinti
yeri.
teneffüs:
soluklanma, solu-
num.
tesadüf:
rast gelme, rastlant›.
unsur:
madde, esas, tabaka.
unsur-u havaî:
havay› olufl-
turan atomlar, moleküller.
vaziyet:
durum, durufl.
zail:
sona eren.
zerre:
atom, molekül.
ziya:
›fl›k.
1.
Ondan baflka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi 163; Âl-i ‹mran Suresi: 2; v.d...)
2.
De ki: “O Allah birdir. (‹hlâs Suresi: 1.)
264 | SÖZLER
O
N
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ