hizmeti, ubudiyeti oldu¤u gibi, ayr ayr lezzeti, elemi, va-
zifesi ve mükâfat vardr.
Meselâ, göz suretlerdeki güzelliklerini ve âlem-i mub-
sratta güzel mucizat- kudretin envan temafla eder. Va-
zifesi, nazar- ibretle Sâniine flükrandr. Nazara mahsus
lezzet ve elem malûmdur, tarife hacet yok.
Meselâ, kulak sedalarn envalarn, lâtif na¤melerini ve
mesmuat âleminde Cenab- Hakkn letaif-i rahmetini his-
seder. Ayr bir ubudiyet, ayr bir lezzet, ayr da bir mükâ-
fat var.
Meselâ, kuvve-i flamme kokular taifesindeki letaif-i
rahmeti hisseder. Kendine mahsus bir vazife-i flükraniye-
si, bir lezzeti vardr. Elbette, mükâfat dahi vardr. Mese-
lâ, dildeki kuvve-i zaika bütün matumatn ezvakn anla-
makla, gayet mütenevvi bir flükr-ü manevî ile vazife gö-
rür.
Ve hakeza, bütün cihazat- insaniyenin ve kalp ve akl
ve ruh gibi büyük ve mühim letaifin böyle ayr ayr vazi-
feleri, lezzetleri ve elemleri vardr.
flte, Cenab- Hak ve Hakîm-i Mutlak, bu insanda istih-
dam etti¤i bu cihazatn, elbette her birerlerine lâyk üc-
retlerini verecektir. O müteaddit enva- muhabbetin sab-
kan beyan edilen dünyadaki muaccel neticelerini herkes
vicdan ile hisseder. Ve bir hads-i sadk ile ispat edilir. Ahi-
retteki neticeleri ise, katiyen vücutlar ve tahakkuklar,
icmalen Onuncu Sözün on iki hakikat-i kàta-i satasyla
ahiret:
kyametten sonra kurula-
cak olan âlem.
âlem:
dünya.
âlem-i mubsrat:
görünen varlk-
lar âlemi.
beyan:
anlatma, izah.
cihazat:
cihazlar, azalar.
cihazat- insaniye:
insandaki
maddî manevî organlar.
elem:
dert, üzüntü.
enva:
çeflitler.
enva- muhabbet:
muhabbet çe-
flitleri.
ezvak:
tatlar, zevkler.
gayet:
çok, son derece.
hacet:
ihtiyaç.
hads-i sadk:
tam ve do¤ru idrak
etme.
hakeza:
böylece.
hakikat-i kàta-i sata:
parlak ve
kesin hakikat.
Hakîm-i Mutlak:
sonsuz hikmet
sahibi olan Allah.
hizmet:
ifl yapmak, çalflmak.
hissetmek:
anlama, sezme.
icmalen:
ksaca, özetle.
ispat:
bir fleyi delil göstererek ka-
ntlamak.
istihdam:
hizmette kullanma.
katiyen:
kesin olarak.
kuvve-i flamme:
koklama duy-
gusu.
kuvve-i zaika:
tat alma duygusu.
lâtif:
hofl, güzel.
lâyk:
uygun, münasip.
letaif:
manevî duygular.
letaif-i rahmet:
rahmetinin gü-
zellikleri, hofllu¤u, inceli¤i.
mahsus:
has, özel.
malûm:
bilinen.
matumat:
yenecek fleyler.
mesmuat:
iflitilen fleyler.
muaccel:
acele olunmufl, peflin.
mucizat-i kudret:
kudret muci-
zeleri.
mühim:
önemli.
mükâfat:
ödül.
müteaddit:
çeflitli.
mütenevvi:
çeflitli.
na¤me:
güzel ses.
nazar:
bakfl.
nazar- ibret:
ibret alnacak ba-
kfl.
netice:
sonuç.
sabkan:
geçmifl, az önce
geçti¤i gibi.
Sâni:
her fleyi sanatl olarak
yaratan Allah.
seda:
ses.
suret:
biçim, tarz.
flükran:
teflekkür etme, min-
nettarlk.
flükr-ü manevî:
insann ken-
disine verilen duygu ve or-
ganlar Cenab- Hakkn istedi-
¤i tarzda kullanmas.
tahakkuk:
gerçekleflme.
taife:
ksm.
temafla:
bakp seyretme.
ubudiyet:
kulluk.
vazife:
görev.
vazife-i flükraniye:
flükür va-
zifesi.
vicdan:
hayr flerden ayrt et-
meye yardmc olan ahlâkî
duygu.
1054 | SÖZLER
O
TUZ
KNC
S
ÖZ