ve Yirmi Dokuzuncu Sözün alt› esas-› bâhiresiyle ispat
edildi¤i gibi, tafsilen
1
p
?s
Ón
© r
dG p
õj /
õn
© r
dG p
?p
? n
Ÿr
G $G o
?n
Ón
c
p
?É n
¶u
ædG o
? n
?r
Hn
Gn
h p
?n
Ón
µ
r
dG o
¥n
ór
°Un
G
olan Kur’ân-› Hakîm’in ayat-› beyyinat›yla tasrih ve tel-
vih ve remiz ve iflarat›yla kat’iyen sabittir. Daha uzun
bürhanlar› getirmeye lüzum yok. Zaten baflka Sözlerde
ve Cennete dair Yirmi Sekizinci Sözün Arabî olan ‹kinci
Makam›nda ve Yirmi Dokuzuncu Sözde çok bürhanlar
geçmifltir.
B‹R‹NC‹ ‹fiARET
Leziz taamlara, hofl meyvelere flakirâne muhabbet-i
meflruan›n uhrevî neticesi, Kur’ân’›n nass›yla, Cennete
lây›k bir tarzda leziz taamlar›, güzel meyveleridir ve o ta-
amlara ve o meyvelere müfltehiyâne bir muhabbettir.
Hatta dünyada yedi¤in meyve üstünde söyledi¤in Elham-
dülillâh kelimesi, Cennet meyvesi olarak tecessüm ettiri-
lip, sana takdim edilir. Burada meyve yersin, orada el-
hamdülillâh yersin! Ve nimette ve taam içinde in’am-›
‹lâhîyi ve iltifat-› Rahmanîyi gördü¤ünden, o lezzetli flükr-
ü manevî, Cennette gayet leziz bir taam suretinde sana
verilece¤i, hadisin nass›yla, Kur’ân’›n iflarat›yla ve hik-
met ve rahmetin iktizas›yla sabittir.
‹K‹NC‹ ‹fiARET
Dünyada meflru bir surette nefsine muhabbet, yani,
mehasinine bina edilen muhabbet de¤il, belki noksani-
yetlerini görüp tekmil etmeye bina edilen flefkat ile onu
SÖZLER | 1055
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
hakikî:
gerçek.
hikmet:
herkesin bilmedi¤i gizli
sebep, ‹lâhî gaye.
iktiza:
gerektirme.
iltifat-› Rahmanî:
bütün mahlû-
kat›na flefkat ve merhamet eden
Cenab-› Hakk›n iltifat›, teveccühü.
in’am-› ‹lâhî:
Allah’›n nimetlen-
dirmesi.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me, kan›tlama.
iflarat:
iflaretler.
kat’iyen:
kesin olarak.
kelâm:
söz, lâf›z.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lây›k:
uygun, münasip.
lüzum:
gerek.
makam:
durak, k›s›m, bölüm.
mehasin:
güzellikler.
meflru:
fleriata uygun.
muhabbet:
sevgi.
muhabbet-i meflrua:
dine uygun
sevgi.
mülk:
sahip olunan mal.
müfltehiyâne:
ifltahl› bir flekilde.
nas:
kesin delil, aç›k hüküm.
nefis:
insandaki flehvet, gazap,
fazilet gibi fleylerin kayna¤›.
netice:
sonuç.
nimet:
lütuf, ihsan, ba¤›fl, ikram.
nizam:
düzen.
noksaniyet:
eksiklik.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme,
flefkat gösterme.
remiz:
iflaret.
sabit:
ispat edilmifl, ispatlanm›fl.
suret:
biçim, tarz.
flakirâne:
flükrederek.
flefkat:
ac›yarak, içten ve karfl›l›k-
s›z merhamet.
flükr-ü manevî:
insan›n kendisi-
ne verilen duygu ve organlar›n
Cenab-› Hakk›n istedi¤i tarzda
kullanmas›.
taam:
yemek.
tafsilen:
ayr›nt›l› olarak.
tasrih:
aç›kça anlatma.
tecessüm:
cisimleflme.
tekmil:
tamamlama.
telvih:
aç›klama.
uhrevî:
ahirete dair, ahiretle ilgili.
Arabî:
Arapça.
ayat-› beyyinat:
apaç›k ayet-
ler.
beli¤:
düzgün ve sanatl›; gü-
zel söz söyleyen..
bina:
kurma.
bürhan:
delil, hüccet.
Elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, hamd Allah’a aittir.
esas-› bâhire:
apaç›k, aflikâr
esaslar.
gayet:
çok, son derece.
1.
En do¤ru söz ve en beli¤ nizam, hakikî mülk sahibi ve sonsuz ilim sahibi olan Allah’›n ke-
lâm›d›r. (Hadislerden derlenmifltir. Meselâ
Feyzü’l-Kadîr
, 2:175.)