Sözler - page 1050

ciddî arzu edip bekalar›na dua etmek, tâ onlar›n yüzün-
den daha ziyade sevap kazanay›m diye samimî hürmet-
le onlar›n elini öpmek, ulvî bir lezzet-i ruhanî almakt›r.
Yoksa nefsanî, dünya itibar›yla olsa, onlar ihtiyar olduk-
lar› ve sana bâr olacak bir vaziyete girdikleri zaman, en
süflî ve en alçak bir his ile, vücutlar›n› istiskal etmek, se-
beb-i hayat›n olan o muhterem zatlar›n mevtlerini arzu
etmek gibi vahflî, kederli, ruhanî bir elemdir.
Evlâd›na muhabbet ise, Cenab-› Hakk›n senin nezare-
tine ve terbiyene emanet etti¤i sevimli, ünsiyetli o mah-
lûklara muhabbet ise, saadetli bir muhabbet, bir nimettir.
Ne musibetleriyle fazla elem çekersin, ne de ölümleriyle
me’yusâne feryat edersin. Sab›kan geçti¤i gibi, onlar›n
Hâl›k’lar› hem Hakîm, hem Rahîm oldu¤undan, “Onlar
hakk›nda o mevt, bir saadettir” dersin. Senin hakk›nda
da, onlar› sana veren Zat›n rahmetini düflünürsün, firak
eleminden kurtulursun.
Ahbaplara muhabbetin ise, madem Allah içindir; o
ahbaplar›n firaklar›, hatta ölümleri, sohbetinize ve uhuv-
vetinize mâni olmad›¤› için, o manevî muhabbet ve ru-
hanî irtibattan istifade edersin. Ve mülâkat lezzeti daimî
olur. Allah için olmazsa, bir günlük mülâkat lezzeti, yüz
günlük firak elemini netice verir.
(HAfi‹YE)
Enbiya ve evliyaya muhabbetin ise, ehl-i gaflete karan-
l›kl› bir vahfletgâh görünen âlem-i berzah, o nuranîlerin
ahbap:
dostlar.
âlem-i berzah:
kabir âlemi.
arzu:
istemek.
bâr:
s›k›nt›, yük.
beka:
bâkîlik, ebedîlik.
ehl-i gaflet:
dünyaya dald›¤›ndan
dolay› ahiretin fark›nda olmayan.
elem:
dert, üzüntü.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
evlât:
çocuklar.
evliya:
velîler, Allah dostlar›.
feryat:
s›zlanma, flikâyet.
firak:
ayr›l›k.
Hakîm:
her fleyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan, hikmet
sahibi Allah.
Hâl›k:
her fleyi yoktan var eden,
Allah.
hafliye:
dipnot.
his:
duygu.
hürmet:
riayet, ihtiram.
irtibat:
ba¤lant›, münasebet.
istifade:
faydalanma.
istiskal:
a¤›r görme, hofllanma-
ma.
itibar›yla:
bak›m›ndan, say›lmak
üzere.
keder:
tasa, hüzün.
lezzet-i ruhanî:
ruha ait lezzet.
lillâh:
Allah için.
mahlûk:
Allah taraf›ndan yarat›l-
m›fl.
manevî:
mana ile ilgili.
mâni:
engel.
me’yusâne:
ümitsizce.
mevt:
ölüm.
muhabbet:
sevgi.
muhterem:
sayg› de¤er.
musibet:
felâket, belâ.
mülâkat:
kavuflma.
nefsanî:
nefsin arzular›na ait.
netice:
sonuç.
nezaret:
gözetme, idare.
nimet:
lütuf, ihsan.
nuranî:
nurlu.
Rahîm:
sonsuz merhamet sahib
olan Allah.
rahmet:
ac›ma, ba¤›fllama, flefkat
gösterme.
ruhanî:
ruh ile ilgili.
saadet:
mutluluk.
sab›kan:
geçmifl, az önce
geçti¤i gibi.
samimî:
içten, gönülden.
sebeb-i hayat:
yaflama sebe-
bi.
sevap:
hay›rl› bir ifle karfl› Al-
lah taraf›ndan verilen mükâ-
fat.
süflî:
alçak, adî.
terbiye:
yetifltirme, kabiliyet-
lerini gelifltirme, e¤itim.
uhuvvet:
kardefllik.
ulvî:
yüksek, yüce.
ünsiyetli:
al›fl›lm›fl.
vahfletgâh:
korku veren yer.
vahflî:
insanl›k d›fl›.
vaziyet:
durum.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
ziyade:
çok, fazla.
1050 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
HAfi‹YE:
Allah için bir saniye mülâkat, bir senedir. Dünya için olsa, bir
sene, bir saniyedir.
1...,1040,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049 1051,1052,1053,1054,1055,1056,1057,1058,1059,1060,...1482
Powered by FlippingBook