Sözler - page 1042

ve muhafaza etmek, yine Hakka aittir. Ve o muhabbet
ise, Cenab-› Hakk›n hesab›na oldu¤unu gösteren alâmet
ise, vefatlar›nda sab›r ile flükürdür, me’yusâne feryat et-
memektir. “Hâl›k’›m›n, benim nezaretime verdi¤i, se-
vimli bir mahlûku idi, bir memlûkü idi. fiimdi hikmeti ik-
tiza etti, benden ald›, daha iyi bir yere götürdü. Benim o
memlûkte bir zahirî hissem varsa, hakikî bin hisse onun
Hâl›k’›na aittir.
1
! o
şr
µ
o
ër
dn
G
deyip, teslim olmakt›r.
Hem, dost ve ahbap ise, e¤er onlar iman ve amel-i sa-
lih sebebiyle Cenab-› Hakk›n dostlar› iseler,
2
$G ?p
a t
Öo
ër
dn
G
s›rr›nca, o muhabbet dahi Hakka aittir.
Hem, refika-i hayat›n›, rahmet-i ‹lâhiyenin munis, lâtif
bir hediyesi oldu¤u cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat
çabuk bozulan hüsnüsuretine muhabbetini ba¤lama. Bel-
ki kad›n›n en cazibedar, en tatl› güzelli¤i, kad›nl›¤a mah-
sus bir letafet ve nezaket içindeki hüsnüsîretidir. Ve en
k›ymettar ve en flirin cemali ise, ulvî, ciddî, samimî, nu-
ranî flefkatidir. fiu cemal-i flefkat ve hüsnüsîret, ahir ha-
yata kadar devam eder, ziyadeleflir. Ve o zaife, lâtife
mahlûkun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhafaza edi-
lir. Yoksa, hüsnüsuretin zevaliyle, en muhtaç oldu¤u bir
zamanda, bîçare, hakk›n› kaybeder.
Hem enbiya ve evliyay› sevmek, Cenab-› Hakk›n mak-
bul ibad› olmak cihetiyle, Cenab-› Hakk›n nam›na ve he-
sab›nad›r; ve o nokta-i nazardan, Ona aittir.
ahbap:
dostlar.
ahir:
son.
ahir-i hayat:
hayat›n sonu.
alâmet:
belirti.
amel-i salih:
Allah r›zas›na uygun
hay›rl› ifl.
bîçare:
çaresiz.
cazibedar:
çekici.
cemal:
iç ve d›fl güzellik.
cemal-i flefkat:
flefkatteki lezze-
tin güzelli¤i.
ciddî:
samimî, gerçek.
cihet:
vesile, yön.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
evliya:
velîler, Allah dostlar›.
feryat:
hayk›rma, 盤l›k atma.
Hak:
Allah.
Hâl›k:
Allah.
hesab›na:
ad›na, nam›na.
hikmet:
‹lâhî gaye.
hukuk-u hürmet:
hürmet ve
sayg› hakk›.
hüküm:
karar, emir.
hüsnüsîret:
iç güzelli¤i.
hüsnüsuret:
d›fl güzellik.
ibad:
kullar.
iktiza:
gerekme.
iman:
inanma, itikat.
k›ymettar:
k›ymetli.
lâtif:
tatl›, flirin.
lâtife:
güzel, hofl.
letafet:
lâtiflik, hoflluk, güzellik.
mahlûk:
Allah taraf›ndan yarat›l-
m›fl, yarat›k.
mahsus:
has.
makbul:
kabul edilmifl.
me’yusâne:
ümitsizce.
memlûk:
kul, köle.
muhabbet:
sevgi.
muhafaza:
koruma.
muhtaç:
ihtiyac›nda olmak, ge-
rek duyan.
munis:
sevimli.
nezaket:
naziklik, zariflik, incelik.
nuranî:
nurlu.
rahmet-i ‹lâhiye:
Allah’›n sonsuz
rahmeti.
refika-i hayat:
hayat arkadafl›,
efl.
sab›r:
dayanma, katlanma.
samimî:
içten.
s›r:
gizli fley, gizem.
flefkat:
ac›yarak, içten ve karfl›l›k-
s›z merhamet.
flükür:
hoflnutluk, minnettar-
l›k.
ulvî:
yüksek, yüce.
vefat:
ölüm.
zahirî:
görünen.
zaife:
güçsüz, kudreti az.
zeval:
sona erme, yok olma.
ziyade:
fazla.
1.
Hüküm Allah’›nd›r. (Mü’min Suresi: 12.)
2.
Allah için sevmek. (
Feyzü’l-Kadîr
, 2:28, hadis no: 1241;
Ebu Davud
, Sünnet: 15;
Tirmizî
, K›ya-
met: 60;
Müsned
, 3:438, 440.)
1042 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,1032,1033,1034,1035,1036,1037,1038,1039,1040,1041 1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049,1050,1051,1052,...1482
Powered by FlippingBook