Sözler - page 1039

ayete dikkat et; ne kadar ulvî, mu’cizâne, beyan etti¤imiz
muvazeneyi ifade ederler.
Birinci ayet, On Birinci Sözde tafsilen o ayetin i’caz-
kârâne ve icazkârâne ifade etti¤i hakikati, o sözde beyan
edildi¤inden, onu oraya havale ederiz.
‹kinci ayet ise, yaln›z bir küçük iflaretle gösterece¤iz ki,
ne kadar ulvî bir hakikati ifade ediyor. fiöyle ki:
fiu ayet, mefhum-u muvaf›k ile flöyle ferman ediyor:
“Ehl-i dalâletin ölmesiyle, semavat ve zemin, onlar›n üs-
tünde a¤lam›yorlar.” Ve mefhum-u muhalif ile delâlet
ediyor ki, “Ehl-i iman›n dünyadan gitmesiyle, semavat ve
zemin onlar›n üstünde a¤l›yor.” Yani, ehl-i dalâlet, ma-
dem semavat ve arz›n vazifelerini inkâr ediyor, manala-
r›n› bilmiyor, onlar›n k›ymetlerini ›skat ediyor, Sâni’lerini
tan›m›yor. Onlara karfl› bir hakaret, bir adavet etti¤in-
den, elbette semavat ve zemin, onlara a¤lamak de¤il,
belki onlara nefrin eder. Onlar›n gebermesiyle memnun
olurlar. Ve mefhum-u muhalif ile der: “Semavat ve arz
ehl-i iman›n ölmesiyle a¤larlar.” Zira ehl-i iman ise—
çünkü—semavat ve arz›n vazifelerini bilir. Hakikî haki-
katlerini tasdik ediyor. Ve onlar›n ifade ettikleri manala-
r› iman ile anl›yor. “Ne kadar güzel yap›lm›fllar, ne kadar
güzel hizmet ediyorlar” diyor ve onlara lây›k k›ymeti ve-
riyor ve ihtiram ediyor. Cenab-› Hak hesab›na onlara ve
onlar âyine olduklar› esmaya muhabbet ediyor. ‹flte bu
s›r içindir ki, semavat ve zemin, a¤lar gibi, ehl-i iman›n
zevaline mahzun oluyorlar.
* * *
SÖZLER | 1039
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
meme.
k›ymet:
de¤er.
lây›k:
uygun, yak›fl›r.
mahzun:
hüzünlü, kederli.
mana:
anlam.
mefhum-u muhalif:
bizzat kas-
tedilen manan›n tersinde anlafl›-
lan.
mefhum-u muvaf›k:
do¤rudan
anlafl›lan mana.
memnun:
hoflnut.
mu’cizâne:
mu’cizeli olarak.
muhakkak:
fiüphesiz.
muvazene:
mukayese.
müstesna:
hariç.
nefrin:
beddua.
Sâni:
her fleyi sanatl› olarak yara-
tan Allah.
semavat:
semalar, gökler.
tafsilen:
ayr›nt›l› olarak.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife:
görev.
zemin:
yeryüzü.
zeval:
sona erme, yok olma.
adavet:
düflmanl›k.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
âyine:
ayna.
beyan:
anlatma, izah.
delâlet:
iflaret.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, az-
g›n ve sapk›n kimseler.
ehl-i iman:
inananlar.
esma:
isimler.
ferman:
emir, buyruk.
hakikat:
gerçek, as›l.
havale:
b›rakma, gönderme.
›skat:
düflürme, hükümsüz
k›lma.
i’cazkârâne:
mu’cizeli bir fle-
kilde.
icazkârâne:
veciz bir biçim-
de.
ihtiram:
hürmet etme, sayg›
gösterme.
iman:
inanma.
inkâr:
reddetme, kabul et-
1...,1029,1030,1031,1032,1033,1034,1035,1036,1037,1038 1040,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,1048,1049,...1482
Powered by FlippingBook