ayete dikkat et; ne kadar ulvî, mucizâne, beyan etti¤imiz
muvazeneyi ifade ederler.
Birinci ayet, On Birinci Sözde tafsilen o ayetin icaz-
kârâne ve icazkârâne ifade etti¤i hakikati, o sözde beyan
edildi¤inden, onu oraya havale ederiz.
kinci ayet ise, yalnz bir küçük iflaretle gösterece¤iz ki,
ne kadar ulvî bir hakikati ifade ediyor. fiöyle ki:
fiu ayet, mefhum-u muvafk ile flöyle ferman ediyor:
Ehl-i dalâletin ölmesiyle, semavat ve zemin, onlarn üs-
tünde a¤lamyorlar. Ve mefhum-u muhalif ile delâlet
ediyor ki, Ehl-i imann dünyadan gitmesiyle, semavat ve
zemin onlarn üstünde a¤lyor. Yani, ehl-i dalâlet, ma-
dem semavat ve arzn vazifelerini inkâr ediyor, manala-
rn bilmiyor, onlarn kymetlerini skat ediyor, Sânilerini
tanmyor. Onlara karfl bir hakaret, bir adavet etti¤in-
den, elbette semavat ve zemin, onlara a¤lamak de¤il,
belki onlara nefrin eder. Onlarn gebermesiyle memnun
olurlar. Ve mefhum-u muhalif ile der: Semavat ve arz
ehl-i imann ölmesiyle a¤larlar. Zira ehl-i iman ise
çünküsemavat ve arzn vazifelerini bilir. Hakikî haki-
katlerini tasdik ediyor. Ve onlarn ifade ettikleri manala-
r iman ile anlyor. Ne kadar güzel yaplmfllar, ne kadar
güzel hizmet ediyorlar diyor ve onlara lâyk kymeti ve-
riyor ve ihtiram ediyor. Cenab- Hak hesabna onlara ve
onlar âyine olduklar esmaya muhabbet ediyor. flte bu
sr içindir ki, semavat ve zemin, a¤lar gibi, ehl-i imann
zevaline mahzun oluyorlar.
* * *
SÖZLER | 1039
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
meme.
kymet:
de¤er.
lâyk:
uygun, yakflr.
mahzun:
hüzünlü, kederli.
mana:
anlam.
mefhum-u muhalif:
bizzat kas-
tedilen manann tersinde anlafl-
lan.
mefhum-u muvafk:
do¤rudan
anlafllan mana.
memnun:
hoflnut.
mucizâne:
mucizeli olarak.
muhakkak:
fiüphesiz.
muvazene:
mukayese.
müstesna:
hariç.
nefrin:
beddua.
Sâni:
her fleyi sanatl olarak yara-
tan Allah.
semavat:
semalar, gökler.
tafsilen:
ayrntl olarak.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife:
görev.
zemin:
yeryüzü.
zeval:
sona erme, yok olma.
adavet:
düflmanlk.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kurânn her bir cümle-
si.
âyine:
ayna.
beyan:
anlatma, izah.
delâlet:
iflaret.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, az-
gn ve sapkn kimseler.
ehl-i iman:
inananlar.
esma:
isimler.
ferman:
emir, buyruk.
hakikat:
gerçek, asl.
havale:
brakma, gönderme.
skat:
düflürme, hükümsüz
klma.
icazkârâne:
mucizeli bir fle-
kilde.
icazkârâne:
veciz bir biçim-
de.
ihtiram:
hürmet etme, sayg
gösterme.
iman:
inanma.
inkâr:
reddetme, kabul et-