Hem dahi, ey bedbaht ehl-i dalâlet ve gaflet! “Gayri-
meflru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap çek-
mektir” kaidesi s›rr›nca, siz, f›trat›n›zdaki Cenab-› Hak-
k›n zat ve s›fât ve esmas›na sarf edilecek muhabbet ve
marifet istidad›n› ve flükür ve ibadat cihazat›n› nefsinize
ve dünyaya gayrimeflru bir surette sarf etti¤inizden, bilis-
tihkak cezas›n› çekiyorsunuz. Çünkü, Cenab-› Hakka ait
muhabbeti nefsinize verdiniz; mahbubunuz olan nefsini-
zin hadsiz belâs›n› çekiyorsunuz. Çünkü, hakikî bir raha-
t›, o mahbubunuza vermiyorsunuz. Hem onu, hakikî
mahbup olan Kadîr-i Mutlaka tevekkül ile teslim etmiyor-
sunuz, daima elem çekiyorsunuz. Hem, Cenab-› Hakk›n
esma ve s›fât›na ait muhabbeti dünyaya verdiniz ve
âsâr-› sanat›n› âlemin esbab›na taksim ettiniz; belâs›n›
çekiyorsunuz. Çünkü, o hadsiz mahbuplar›n›z›n bir k›sm›
size Allaha›smarlad›k demeyip, size arkas›n› çevirip, b›-
rak›p gidiyor. Bir k›sm› sizi hiç tan›m›yor; tan›sa da, sizi
sevmiyor; sevse de size bir fayda vermiyor. Daima had-
siz firaklardan ve ümitsiz dönmemek üzere zevallerden
azap çekiyorsunuz.
‹flte, ehl-i dalâletin saadet-i hayatiye ve tekemmülât-›
insaniye ve mehasin-i medeniyet ve lezzet-i hürriyet de-
dikleri fleylerin iç yüzleri ve mahiyetleri budur. Sefahat ve
sarhoflluk bir perdedir, muvakkaten hissettirmez. “Tuh
onlar›n akl›na!” de.
Amma, Kur’ân’›n cadde-i nuraniyesi ise, bütün ehl-i
dalâletin çekti¤i yaralar› hakaik-› imaniye ile tedavi eder,
SÖZLER | 1033
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
kaide:
kural.
lezzet-i hürriyet:
hür olman›n
verdi¤i lezzet.
mahbup:
sevgili.
mahiyet:
hakikati, nitelik.
marifet:
bilme, tan›ma.
mehasin-i medeniyet:
medeni-
yetin güzellikleri.
merhamet:
ac›mak, flefkat gös-
termek.
muvakkaten:
geçici olarak.
nefis:
kötü vas›flar›, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülü¤e
sevk eden ve hay›rl› ifllerden al›-
koyan güç.
netice:
sonuç.
perde:
örtü.
saadet-i hayatiye:
hayattaki
mutluluk.
sefahat:
zevk ve e¤lenceye afl›r›
derecede düflkünlük.
suret:
biçim, tarz.
s›fat:
vas›f, nitelik.
flükür:
hoflnutluk ve minnettarl›k
ifade etme.
taksim:
bölme, paylaflt›rma.
tekemmülât-› insaniye:
insana
ait mükemmellikler, insanla ilgili
olgunluklar, insanl›¤›n geliflimi.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme.
tuh:
yaz›klar olsun.
zat:
kendi, öz.
zeval:
zail olma, yok olma.
âlem:
cihan.
âsâr-› sanat:
sanat eserleri
azap:
ceza.
bedbaht:
bahts›z.
belâ:
musibet, s›k›nt›.
bilistihkak:
lây›k›yla, hakk›y-
la.
cadde-i nuraniye:
nurlu ‹slâ-
miyet caddesi.
cihazat:
cihazlar, azalar.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, az-
g›n ve sapk›n kimseler.
elem:
üzüntü, tasa.
esbap:
sebepler.
esma:
isimler.
firak:
ayr›l›k.
f›trat:
yarat›l›fl, mizaç.
gaflet:
Allah’tan uzaklafl›p
nefsinin arzular›na dalmak.
gayrimeflru:
meflru olmayan,
dine ayk›r›.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakaik-i imaniye:
iman haki-
katleri.
hakikî:
gerçek.
ibadat:
ibadetler
istidat:
kabiliyet.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kay›t
ve flarta tâbi olmaks›z›n her
fleye gücü yeten Allah.