esmas›n› gösterdikleri gibi, Onun cemaline, kemaline,
rahmetine ve muhabbetine birer ayr› ayr› âyinelerdir. Ve
nihayetsiz cemal ve kemaline ve rahmet ve muhabbeti-
ne birer flahid-i sad›kt›r. Ve o cemal ve kemalin ve rah-
met ve muhabbetin birer ayat›d›r, birer emarat›d›r. ‹flte,
flu nihayetsiz enva-› kemalât, daire-i vahidiyette ve eha-
diyette hâs›ld›r. Demek, o daire haricinde tevehhüm olu-
nan kemalât, kemalât de¤ildir.
‹flte, hakaik-› eflyan›n esma-i ‹lâhiyeye dayand›¤›n› ve
istinat etti¤ini, belki hakikî hakaik o esman›n cilveleri ol-
du¤unu ve her fleyin çok cihetlerle, çok dillerle Sâniini zi-
kir ve tesbih etti¤ini anla,
1
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
’nin bir manas›n› bil ve
2
/
?p
Qƒo
¡o
X p
Is
óp
°ûp
H »'
Øn
àr
NG p
øn
e n
¿Én
ër
Ño
°S
de. Ve ayetlerin ahirlerinde olan
5
o
ôj/
ón
? r
dG o
º«/
?n
© r
dG n
ƒo
gn
h
4
@ o
º«/
Ms
ôdG o
Qƒo
Øn
¨r
dG n
ƒo
gn
h
3
@ o
º«/
µn
?r
G o
õj /
õn
©r
dG n
ƒo
gn
h
gibi zikir ve tekrarlar›ndaki bir s›rr› fehmet.
E¤er bir çiçekte esmay› okuyam›yorsan ve vaz›h göre-
miyorsan; Cennete bak, bahara dikkat et, zeminin yüzü-
nü temafla et. Rahmetin flu büyük çiçekleri olan Cennet
ve bahar ve zeminde yaz›lan esmay›, vaz›han okuyabilir-
sin, cilvelerini ve nak›fllar›n› anlar, görürsün.
* * *
ahir:
son.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümlesi.
âyine:
ayna.
cemal:
iç ve d›fl güzellik.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli.
daire-i vahidiyet:
Allah’›n bir olu-
flunu dairesi.
ehadiyet:
Allah’›n her bir fleyde
birli¤inin tecelli etmesi.
emarat:
emareler, alâmetler, ifla-
retler.
enva-› kemalât:
çeflit çeflit mü-
kemmellikler.
esma:
isimler.
esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n isimleri.
fehim:
anlama.
hakaik:
hakikatler.
hakaik-i eflya:
nesnelerin, fleyle-
rin perde arkas›ndaki hakikatleri.
hakikî:
gerçek, as›l.
hâs›l:
ortaya ç›kan, beliren.
hikmet:
‹lâhî gaye ve fayda.
istinat:
dayanma.
kemal:
olgunluk, taml›k, yetkin-
lik, mükemmellik.
kemalât:
faziletler, olgunluklar,
mükemmellikler.
mana:
anlam.
muhabbet:
sevgi, sevme.
münezzeh:
kusurdan uzak, berî.
nak›fl:
süs.
nihayetsiz:
sonsuz.
rahmet:
merhamet etme, esirge-
me, flefkat gösterme.
Sâni:
her fleyi sanatl› olarak yara-
tan Allah.
flahid-i sad›k:
do¤ru sözlü flahit.
temafla:
bak›p seyretme.
tesbih:
Allah’› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma.
tevehhüm:
vehimlenme, zannet-
me.
vaz›h:
aç›k.
vaz›han:
aç›kça.
zemin:
yeryüzü.
zikir:
anma.
zuhur:
görünme.
1.
Hiçbir fley yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (‹sra Suresi: 44.)
2.
fiiddet-i zuhurundan gizlenmifl olan Allah her türlü noksandan münezzehtir.
3.
Onun kuvveti her fleye galiptir ve O her fleyi hikmetle yapar. (‹brahim Suresi: 4; v.d.)
4.
Çok ba¤›fllay›c› ve çok merhamet edici olan da ancak Odur. (Yunus Suresi: 107.)
5.
O her fleyi hakk›yla bilir; O her fleye hakk›yla kadirdir. (Rum Suresi: 54.)
1028 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ