Sözler - page 1024

Sonra, o lütuf ve keremi flu cilveye sevk eden, elbette
teveddüt ve tearrüftür, yani Kendini zîhayata sevdirmek
ve zîfluura bildirmek fle’nleridir ki,
Lâtif, Kerîm
isimleri-
nin arkalar›nda
Vedûd
ve
Maruf
isimlerini okutuyor ve
masnuun lisan-› hâlinden iflitiliyor.
Sonra, o müzeyyen mevcudu, o güzel mahlûku leziz
meyveler, sevimli neticelerle süslendirip, ziynetten nime-
te, lütuftan rahmete çevirir,
Mün’im
ve
Rahîm
ismini
okutturur ve zahirî perdeler arkas›nda o iki ismin cilvesi-
ni gösterir.
Sonra, bu
Rahîm
ve
Kerîm
’i, Müsta¤ni-i Alel›tlak olan
Zatta bu cilveye sevk eden, elbette bir terahhum, tahan-
nün fle’nleridir ki; ism-i
Hannan
ve
Rahman
’› okutturu-
yor ve gösteriyor.
fiu terahhum, tahannün manalar›n› cilveye sevk eden,
elbette bir cemal ve kemal-i zatîdir ki, tezahür etmek is-
ter.
Cemîl
ismini ve Cemîl isminde münderiç olan
Vedûd
ve
Rahîm
isimlerini okutturuyor. Çünkü cemal bizzat se-
vilir. Zîcemal ve cemal, kendi kendini sever. Hem hüsün-
dür, hem muhabbettir. Kemal dahi bizzat mahbuptur, se-
bepsiz olarak sevilir; hem muhiptir, hem mahbuptur.
Madem nihayetsiz derece-i kemalde bir cemal ve niha-
yetsiz derece-i cemalde bir kemal, nihayet derecede se-
vilir, muhabbete ve aflka lây›kt›r; elbette, âyinelerde ve
âyinelerin kabiliyetlerine göre lemaat›n› ve cilvelerini
görmek ve göstermekle tezahür etmek ister.
âyine:
ayna.
bizzat:
kendisi, zat›nda.
cemal:
Cenab-› Hakk›n lütuf ve
ihsan› ile tecellisi.
cemal:
iç ve d›fl güzellik.
Cemîl:
güzellik sahibi Allah.
cilve:
güzel ve hofl bir biçimde
görünme, tecelli.
derece-i cemal:
güzellik derecesi.
derece-i kemal:
yücelik ve mü-
kemmellik derecesi.
hüsün:
güzellik.
ism-i Hannan:
çok merhametli
olan Allah’›n Hannan ismi.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kemal:
yetkinlik, taml›k, mükem-
mellik.
kemal-i zatî:
zat›n›n lâz›m› olan
ve ondan hiç ayr›lmayan kusur-
suz kemal.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan.
Kerîm:
ikram ve ihsan› bol olan
Allah.
lâtif:
hofl, güzel, tatl›, flirin.
lây›k:
uygun, yak›fl›r.
lemaat:
lem’alar, par›lt›lar.
lisan-› hâl:
bir fleyin duruflu ve
görünüflü ile bir mana ifade et-
mesi.
lütuf:
hoflluk, güzellik.
mahbup:
sevilen.
mahlûk:
yarat›lm›fl.
mana:
anlam.
Maruf:
bütün yarat›lm›fllar tara-
f›ndan bilinen ve tan›nan Allah.
masnu:
sanatla yap›lm›fl.
mevcut:
varl›k.
muhip:
seven.
münderiç:
içinde bulunduran.
Mün’im:
nimet veren.
Müsta¤ni-i Alel›tlak:
her cihette
zengin olan hiçbir fleye muhtaç
olmayan Allah.
müzeyyen:
ziynetlendirilmifl,
süslenmifl.
netice:
sonuç.
nihayet:
son derece.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
lütuf, ihsan, ba¤›fl.
perde:
örtü.
Rahîm:
sonsuz merhamet sahibi
olan Allah.
Rahman:
rahmeti bütün herkese
yay›lan ve bütün yarat›lm›fllar›n
r›z›klar›n› ve geçim flekillerini
içine alan rahmetin sahibi Al-
lah.
rahmet:
merhamet etme, ba-
¤›fllama, flefkat gösterme.
fle’n:
hâl, ifl.
tahannün:
flefkat etme.
tearrüf:
karfl›l›kl› anlaflma, ta-
n›flma.
terahhum:
merhamet etme,
ac›ma.
teveddüt:
sevgi gösterme.
tezahür:
zuhur etme, görün-
me.
Vedûd:
çok flefkatli olan ve
çok sevgi beslenen, seven ve
sevilen Allah.
zahirî:
görünen.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
zîcemal:
güzellik sahibi.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîfluur:
fluur sahibi.
ziynet:
süs.
1024 | SÖZLER
O
TUZ
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,1014,1015,1016,1017,1018,1019,1020,1021,1022,1023 1025,1026,1027,1028,1029,1030,1031,1032,1033,1034,...1482
Powered by FlippingBook