daima izaç eder. Kendi elemiyle beraber insanlarn ele-
mini de çeker. Dünyann zelzelesi, taunu, tufan, kahtu-
galâs, fenâ ve zevali, ona gayet müziç ve karanlkl bi-
rer musibet suretinde, onu tazip eder.
Hem, flu hâldeki insan merhamet ve flefkate lâyk de-
¤ildir. Çünkü, kendi kendine bu dehfletli vaziyeti veriyor.
Sekizinci Sözde, kuyuya girmifl iki kardeflin muvazene-i
hâlinde denildi¤i gibi, nasl bir adam güzel bir bahçede,
güzel bir ziyafette, güzel ahbaplar içinde nezahetli, tatl,
namuslu, hofl, meflru bir lezzet ve e¤lenceye kanaat et-
meyip, gayrimeflru ve mülevves bir lezzet için çirkin ve
necis bir flarab içse, sarhofl olup kendini kfl ortasnda,
pis bir yerde vahflî canavarlar içinde tahayyül etse, titre-
yip ba¤rp ça¤rsa, nasl merhamete lâyk de¤il. Çünkü,
ehl-i namus ve mübarek arkadafllarn canavar tasavvur
eder, onlara karfl hakaret eder; hem, ziyafetteki leziz ta-
amlar ve temiz kaplar, mülevves, pis tafllar tasavvur
eder, krmaya bafllar; hem, mecliste muhterem kitaplar
ve manidar mektuplar manasz ve adî nakfllar tasavvur
eder, yrtarak ayak altna atar, ve hakeza
Böyle bir fla-
hs, nasl merhamete müstahak de¤ildir, belki tokada
müstahaktr; öyle de, suiihtiyarndan neflet eden küfür
sarhofllu¤u ile ve dalâlet divaneli¤iyle Sâni-i Hakîmin flu
misafirhane-i dünyasn tesadüf ve tabiat oyunca¤ oldu-
¤unu tevehhüm edip ve cilve-i esma-i lâhiyeyi tazelendi-
ren masnuatn, zamann geçmesiyle vazifelerinin bitti¤in-
den âlem-i gayba geçmelerini adem ile idam tasavvur ede-
rek ve tesbihat sedalarn zeval ve firak- ebedî vaveylâs
SÖZLER | 1031
O
TUZ
KNC
S
ÖZ
kanaat:
elindekiyle yetinme.
küfür:
Allahn varl¤na, birli¤ine
inanmama.
lâyk:
uygun, liyakatli, yakflr.
manasz:
anlamsz.
manidar:
ince manal.
masnuat:
sanatla yaplmfl fleyler.
meclis:
topluluk.
merhamet:
acmak, flefkat gös-
termek.
meflru:
fleran caiz.
misafirhane-i dünya:
dünya mi-
safirhanesi.
muhterem:
sayg de¤er.
musibet:
felâket, belâ.
muvazene-i hâl:
farkl hâl ve va-
ziyetlerin karfllafltrlmas.
mübarek:
bereketli, kutlu.
mülevves:
kirli, pis.
müstahak:
hak etmifl.
müziç:
skan, rahatsz eden.
nakfl:
süs.
namuslu:
iffetli.
necis:
pis.
neflet:
meydana gelme, oluflma.
nezahet:
nezihlik, temizlik.
Sâni-i Hakîm:
her fleyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
seda:
ses.
suiihtiyar:
kötü seçim.
suret:
biçim, görünüfl.
flefkat:
acyarak, içten ve karfllk-
sz merhamet.
taam:
yemek.
tabiat:
maddî âlem.
tahayyül:
hayal etme, düflünme.
tasavvur:
bir fleyi tahayyül etme,
düflünme, zihinde tasarlama.
taun:
veba.
tazip:
azap verme, eziyet etme.
tesadüf:
rastlant.
teflbihat:
benzetmeler.
tevehhüm:
vehimlenme, zannet-
me.
tufan:
çok fliddetli ya¤mur ve sel.
vaveylâ:
ç¤lk, feryat.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
zelzele:
yer sarsnts, deprem.
zeval:
sona erme, yok olma.
adem:
yokluk.
adî:
baya¤, de¤ersiz.
ahbap:
dostlar.
âlem-i gayp:
görülmeyen
âlem.
cilve-i esma-i lâhiye:
Al-
lahn isimlerinin tecellileri.
dalâlet:
iman ve slâmiyetten
ayrlmak, azmak.
divanelik:
delilik
ehl-i namus:
namus sahibi.
elem:
üzüntü, tasa.
fenâ:
ölümlülük, geçicilik.
firak-i ebedî:
ebedî, sonsuz
ayrlk.
gayet:
çok, son derece.
gayrimeflru:
meflru olmayan.
hakaret:
hor görme, afla¤la-
ma.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
idam:
yok olma, hiçlik.
izaç:
rahatsz etme.
kaht-u gala:
yokluk, ktlk, fa-
kirlik.